Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Neyi alkışlayacakmışız, bir bakalım: Deniliyor ki, "töre canilerine ders vererek eşine sahip çıktı, 'ben onu her zaman taşırım' dedi. Türkiye şimdi bu duruşu sergileyen filancayı konuşuyor."

Devamı şöyle, "Ben adam gibi adamım, bugüne kadar bana eş olduysa, ben onu her zaman taşıyacağım" diye de ilave etmiş. Bu kadar tüyoyu alınca yerinde duramayan psikologlarımız da derhal harekete geçerek, töre tehdidi altında yaşayan kadınlarla ilgili çalışmalar yaparken, "bu aşk türküleri, aşk romanları kim tarafından yaşanmış" diye merak ettikleri sualin cevabına erişmenin hazzıyla konuşmaya başlamışlar: "Bu olayda kocanın davranışı, benim insana olan inancımı artırdı. Aşk zaten her şeye rağmen sevdiğine sahip çıkmak değil midir? O da bunu yapmış. Bütün yerleşmiş kurallara, bakış açılarına karşı sevginin gücünü göstermiş" şeklinde konuşmuşlar. Meseleye insan hakları açısından yaklaşan bir uzman da, "bu arkadaşımız böyle himayeci, şiddete başvurmayan, şefkat içeren kültürü nereden aldıysa biz de o verileri kullanalım ki böyle davranan kişiler çoğalsın" buyurmuş.

Hadise zaten yeterince itici ve irkiltici ama ondan daha irkiltici ve itici olan böyle saçma sapan yorumlar.

Kanunun suç saydığı bir fiili övmek, meşru göstermek, bizim hukukumuzda da var. Zinâ, zinâdır ve öyle nitelenmelidir. Cuma vaazlarından zihnimde mıh gibi kalan bir düsturu hatırlatmak isterim: "Hakkı hakk bilip Hakk'a ilticâ ve bâtılı bâtıl bilip bâtıldan içtinâb". Bu hem bir şuur hali, hem büyük bir duadır. Daha kestirme bir ifade ile doğruyu ve yanlışı kendi vasfıyla tanıyıp gereğini öyle yerine getirmek demektir. Ne demek olduğu, aksi hallerde ortaya çıkar; yani bir doğruya yanlış muamelesi yapmak veya yanlışı doğru gibi göstermek. İnsan tabiatı hakkın ve bâtılın tabiatını, vasıflarını bozmaya, değiştirmeye, onu farklı ambalajlara büründürmeye meyyâldir, öyle ki bu anlam kayganlıklarını bazen fark etmeyiz bile. "Allah bizleri Hakkı hakk bilenlerden eylesin" temennisi duadan da ötedir; zihin selâmeti, şuur basiretinin kıymeti ne ise o.

Adam talihsiz; başına -kimseye dilemediğimiz- bir iş gelmiş, kendince civanmertlik göstermiş; eşini de çocuğunu da sahiplenmiş; bilerek böyle davrandıysa hakikaten tebrike şâyândır zirâ sahiplenme davranışı, Vedâ Hutbesi'nde Efendimiz'in koyduğu ölçüye uyuyor: "Ey insanlar! Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Vâris için vasiyete gerek yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zinâkâr için mahrumiyet cezası vardır."

Ama o kadar; punduna getirip bu kadar kumaştan "extra large" dünya görüşüne uygun "free" hüccetler çıkarmak, tam da bizim bir kısım matbuat editörlerinin meşrebine yaraşır bir hafifliktir. "Biz de o verileri kullanacakmışız ki, böyle davrananların sayısı artsın" imiş.

Eğer bu bir temenni ise öyle temenni olmaz ey i'zan fukarası; "Allah böylesini kimsenin başına getirmesin" diye dua edilir. İslâm kültüründe "setr" diye bir kavram vardır. Kabahatler setredilir; "görmezden gelinir" mânâsında değil, "propagandası yapılmaz, o fiil övülmez, örnek davranış diye reklâmı yapılmaz" mânâsında... Böyle işler fazla dallanıp budaklanmadan gereği yerine getirilir (töre cinayeti değil tabii; ölçüyü az önce zikrettik: Zinâkâr için mahrumiyet cezası vardır. Töre cinayeti, yere batasıca bir aşiret geleneğidir, o kadar!) ki temel değerler sarsılmasın, hep üstte dursun.

Meselenin folklorik tarafını merak eden teyzelere, hani o "gelinli türküler" kimlere yakılıyordu, diye merak eden bilim kadınlarımıza tavsiye edebileceğimiz tek şey, üyelerine reçete kesip durduğu toplumu biraz daha yakından ve içerden tanımasını öğütlemekten ibaret kalacaktır: O zaman, galib ihtimâl başkaca türkülerin, (meselâ "sen git yarim askere/ ben yolunu beklerim" gibi..), sadakat efsânelerinin varlığını da fark edip, "ninelerimiz hiç de large mezhep değilmiş ayol" diye şaşıracaklardır.