Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinde çiftçilerin yaptığı eylem, GAP bölgesinde fazla tüketilen fakat kullanım ücreti tam olarak ödenmeyen elektriğin nasıl bir toplumsal soruna dönüştüğünü gösterdi.

Geçen hafta Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinde ilginç gelişmeler olduysa da yazılı ve görüntülü basın pek üzerinde durmadı. İnternetteki haber sitelerinden topladığım bilgiye göre 15 Temmuz Perşembe günü sabah saatlerinde Hükümet Konağı önünde toplanan bir grup çiftçi oturma eylemi yaptıktan sonra "ilçede elektrik kesintilerinin çekilmez hale geldiğini" öne sürerek AK Parti ilçe başkanı ile görüşmek istemişler. Bu sırada gruptakilerden bazıları taşlarla AK Parti İlçe Teşkilatı'nın camlarını kırıp bürodaki malzemeleri tahrip etmiş. Çiftçilerin olay yerindeki polis ekiplerine direnmesi üzerine bölgeye takviye polis ekipleri sevk edilmiş ve güvenlik güçlerinin müdahalesi üzerine protestocular ara sokaklara dağılmış. Eylemci çiftçilerin taşlı saldırısı üzerine polis de tazyikli su kullanmış ve daha sonra prostestocu çiftçiler MHP il binasını da taşlamışlar. Olaylarda 3'ü polis toplam yedi kişi yaralanmış ve E-90 karayolu yarım saat trafiğe kapatılmış. Haberlerde çiftçilerin TEDAŞ bölge müdürü ile görüşmek istedikleri de ilave ediliyor. Kaymakam ise geleneksel mülki amir mantığı ile olaylarda kışkırtma olabileceği noktası üzerinde duruyor.

Haberi o akşam bir tv kanalında yarım yamalak takip ettikten sonra ertesi günün gazetelerine merakla baktımsa da detaylı bilgi alamadım; anlaşılan haber editörleri bu haberde o meşhur "Beş N, bir K" kuralını, yani "ne, nerede, niçin, nasıl, ne zaman ve kim" unsurlarını aydınlatmayı savsaklamışlardı. Sunulduğu kadarıyla haberden bir şey anlamak mümkün değildi. Haber portallerinde sürdürdüğüm kısa bir internet taramasından sonra kendimce hadisenin sebeplerini ve gelişim mantığını anlar gibi oldum.

Dört yıl önce Şanlıurfa'yı ziyaretimde bizi devasa sulama kanallarını görmeye de davet etmişlerdi. Tünellerin ağzından fışkıran tonlarca sulama suyu, kilometreler boyunca uzanan geniş beton kanallarla Harran ovasına dağıtılıyordu. Kanallar boyunca dikilen elektrik direkleri dikkatimi çekti; çiftçiler şebekenin havai hattına bağlantı yapmak suretiyle elektrik pompaları çalıştırıyorlar ve topraklarını suluyorlardı. Milyonlarca dönüm verimli tarım arazisi, milyonlarca metreküp su ve elektrik enerjisi biraraya gelmişti. O manzara çok hoşumuza gitmişti.

Haber işte o manzara ile ilgili

Yaptığım araştırmada bölgedeki TEDAŞ yetkilisinin ilginç beyanlarına rastladım; özetle diyordu ki: " Şebekemiz eski ve yenilenme çalışmaları sürüyor ve bu yüzden elektrik kısıntıları kaçınılmaz oluyor. Şanlıurfa Türkiye'nin en çok elektrik tüketimi yapan illeri arasındadır (3 milyar 300 milyon kilowatt/saat ile 7. sırada). Para tahsilinde ise Şanlıurfa sondan yedinci sırada yer alıyor ve şu anda TEDAŞ bölgeden 587 trilyon alacaklı görünüyor. Bu paranın 140 trilyonu tarımda sulama amaçlı tüketimden kaynaklanıyor; 135 trilyonluk alacak ise kaçak kullanım yüzünden. Paralar zamanında tahsil edilmediği için yatırımlar da gecikiyor. Bölgede birçok köyün 1995 yılından beri ödenmeyen milyarlık borçları görünüyor."

Televizyon haberinde bir ilginç görüntü daha vardı; kimliğini anlayamadığım bir bürokrat (büyük ihtimalle TEDAŞ görevlisi), bölge halkına seslenerek, "kullanmadıkları elektrikli araçları, ihtiyaç görüldükten sonra kapatmalarını" rica ediyordu. İlk bakışta anlaşılmaz bir ricaydı bu; diyelim elektrikli fırını kullandık, iş bittikten sonra onu hâlâ çalıştırmak mantıksız olmaz mı?

Aydınlanması gereken noktalardan biri de bu işte; elektrik faturası ödemiyorsanız fırını değil belki ama soğutma cihazını kapatmak aklınıza gelmeyebilir.

Protestocu çiftçilerin temel talebini yeniden hatırlayalım; çiftçiler bölgede bir aydan beri elektrik kesintisi yapıldığını, dikilen pamukların neredeyse tamamen kuruduğunu ileri sürüyorlar. Böylece eksik parçalar birbirini tamamlamaya başlıyor. Bölgede son on yıldan beri sulama yoğunluklu tarım yapılmaktadır ancak sulama için kullanılan elektrik enerjisinin bedeli, şu veya bu sebeplerden ötürü geri dönmemekte ve kaçak kullanımın yaygınlığından ötürü şebeke aşırı yüklendiği için arızalar birbirini izlemektedir.

Yani mesele esas itibariyle siyasidir; kaçak olsun, meşru olsun bölgede enerji tüketimi, bedeli ödenebilecek makul sınırları çoktan aşmış ve halk tabiriyle borç gırtlağa dayanmıştır; bu süre zarfında gelip geçen hükümetler meseleyi görmezden gelerek problemi çözmek yoluna gitmemişler ve tabir yerinde ise bombanın kendi ellerinde patlamasını istememişlerdir. Köylülerin şiddet eylemlerine kadar uzanan protestosu ise olsa olsa, son bir ay içinde alacağını, kesinti yapmak suretiyle tahsile çalışan bir bürokrat üzerinde yoğunlaşmış olmalıdır. Hükümet partisinin ilçe teşkilatının da meseleye TEDAŞ bürokratını destekler mahiyette baktığını, parti binasının taşlanmasından anlıyoruz.

İşte el yordamı ile tamamlanan bir çerçeveden görünen bir Türkiye fotoğrafı; hadisenin nasıl sonuçlandığını merak ediyorsanız, onun ipuçlarını da sunmak isterim. Olaylardan sonra Kaymakam ilçede durumun normale döndüğünü, endişelenecek bir durum olmadığını, çiftçilerin talebini değerlendirmek amacıyla TEDAŞ yetkilileriyle görüştüklerini, çiftçilerin taleplerini değerlendirdiklerini, sorunun teknik çözümü için bazı projeler üzerinde çalışacaklarını, aslında olayın bu kadar büyümemesi gerekirken çiftçilerin tahrik edildiğini belirtmiş bulunuyor.

Şimdi siz, sözü edilen 587 trilyon liranın kullanıcılardan tahsil edilip edilmeyeceğini kolaylıkla tahmin edebilirsiniz.

Oturduğum yerden internet aracılığı ile ben olaydaki eksikleri bu kadar tamamlayabildim. Nasıl ama?

TELEKOM'A NASIL HARAÇ VERDİM!

Telekom'un sabit telefon ücretlerinde indirime gideceği haberi, zannedildiği gibi sevinç ve heyecanla karşılanmadı, hatta ilgi bile uyandırmadı. Galiba Telekom'dan hizmet alanlar, muhataplarını iyi tanıyor olmalılar ki indirim haberine tepki göstermediler.

Kulağıma gelen haberlere göre (doğru olup olmadığını bilmiyorum), Telekom'un indirimi, ancak aylık ödemesi bir milyarı geçen abonelerde ciddi tenzilatı öngörüyormuş. Ayda bir milyarlık telefon konuşması, genel ortalama içinde devede kulak bile olmaz.

Söylüyorlardı da başıma gelince farkettim. Telekom'un sağladığı internet aboneliğini (ttnet) bilirsiniz de, bu servisin meşgul sinyaliyle sonuçlanan aramalarda bile, aboneden bir kontörlük ücret tahsil ettiğini bilir miydiniz? Şehirlerarasında yolculuk ederken acilen bir sabit telefon bulup internete bağlanmam gerekti. Bir esnafın kontörlü telefonunu kullanarak tam üç kere ttnet aracılığı ile internete bağlanmaya çalıştım; nâfile. Ne var ki telefonun sayacında 450 bin lira borçlu olduğum yazıyordu.

Sonra neler olduğunu dinleyin bir de; bakkal durumun saçmalığını farkederek 450 bin lirayı benden almak istemedi; ben ödemek için ısrar ettim ve neticede Telekom'un kasasına 450 bin lira enayilik haracı yatırdım.

Yıllardan beri hizmet verdiği abonelerinden her ay "tesis ücreti" adı altında sabit ücret almakta mahzur görmeyen, meşgul aramaları bile ücretlendiren Telekom'un son "indirim" kampanyası ile orta halli abonelerine yeni "iyilik"ler yapmayı planladığı fiskos ediliyor; haberiniz olsun.