Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

On gün kadar öncesinin ‘Erol Taş'ı Hizmet hareketiydi; nâm-ı diğer Paraleller! Bugünün Erol Taş'ı veya lâteşbih Tecavüzcü Coşkun'u HDP'dir. AKP'nin kanaat önderleri dört koldan HDP'ye verilen oyların günâh-ı kebâirden sayılması, vatana ihanetle bir tutulması ve eli kanlı takımıyla aynı safa geçilmesi anlamına geldiğini savunarak kanaat terörü estiriyorlar.

Balık hafızalı mıyız; elbette öyleyiz! Müzakerelerin sonucuna yaklaşmış iken masaya tekmeyi basıp seçim korkusuyla görüşmeleri iptâl eden AKP idi; daha doğrusu safdil AKP'liler pek işin farkında değillerdi. Masa değil de sehpa'nın başında eski hükümetin iki gözde bakanı oturuyordu; etraflarında ise HDP temsilcileri. Hani Sayın Erdoğan'ın “O fotoğraf yanlıştı” dediği kare. Fotoğrafın yanlışı filan yoktu, oradakiler fotoşop marifetiyle sehpanın etrafına montajlanmış filan da değildi; buz gibi gerçekti (Yanlış fotoğraf arayanlar, başkanlık uçağında reis'in etrafına sıralanan bir kısım yazar fotoğraflarına bakabilirler!) ve çözüm süreci, tâ başından, yani Oslo'ya birtakım devlet memurlarının gönderilmesinden başlayarak Dolmabahçe'deki o tarihi sehpaya tekme atıldığı güne kadar AKP'nin inisiyatifiyle yürütülmüştü. Oy kaybına yol açacağı fark edilince HDP, seçmenin gazozuna ilaç atıp müflis emellerini gerçekleştirmeye çalışan bir Nuri Alço profiline dönüştürüldü. AKP'nin kendi seçmenine tutarlı olmak gibi bir problemi yok. Seçmen kitlesi, saraydan en son hangi direktif buyurulmuşsa o doğrultuda yeni bir fikri savunmaya başlıyor...

AKP'nin Kürt barışı için sorumluluk ve risk üstlenmesi doğruydu; bu sütunlarda defalarca alkışladık fakat görüşmelerin üslûbunu da eleştirdik. Balık hâfızalı mıyız; tabii ki değiliz. Biz Kürt meselesini ülkenin en derin ve acil meselelerinden biri olarak görüyoruz, birilerine seçim kazandıracak basit bir politik manevra olarak değil.

HDP ile PKK arasındaki mesafe dün ne ise bugün de o; değişen bir şey yok fakat ne zaman ki HDP seçmeni AKP'den 80 civarında vekil kopardı, HDP ile PKK arasındaki ‘samimiyet' hatırlanıverdi birden.

Peki, Oslo dahil, PKK temsilcileri ile ‘devlet adına' görüşen devlet memurlarını ilerde yargılanmasınlar diye özel koruma altına alan 15 maddelik kanunu, muhalefetin itirazlarına rağmen geçen şubat ayında meclisten geçiren AKP'nin meclis grubu değil miydi?

AKP'yi destekleyen % 41'lik topluluk ne kadar muteber ve saygıdeğer ise HDP'ye oy veren % 13 de -buz gibi- ‘milletin sesi', hür vicdanların yankısı ve ‘milli irâde'nin tecellîsidir. HDP, her yüz kişiden 13'ünün oyunu -silah zoruyla değil- kendi rızasıyla alarak etnik esasa dayalı siyaset yapan, ırkçı, DİB'in tabiriyle kavmiyetçi bir parti olmaktan uzaklaşarak Türk siyasi hayatının göbeğine geldi; eğer bu desteğin kadrini bilir ve siyasi hayatımızın tam ortasındaki o büyük boşluğu fark edebilirlerse, 2002'de AK Parti'nin gerçekleştirdiği şaşırtıcı yükselişin aynısını yakalayabilirler. Selahattin Demirtaş'ın toplum nezdinden hızla yükselen sempati ibresi bana nedense -o günlerde mağdur ve mazlum görünen- Tayyip bey'i ve çiçeği burnunda partisini hatırlatıyor. Komplo teorilerinde söylendiği üzere birileri odayı ısıtmaya başladı bile: MHP aşırı derecede tok gönüllülük göstererek ortaklıklara yanaşmıyor; AKP, kimselerin onunla aynı asansöre binmek istemediği netâmeli bir heyet vaziyetinde; CHP derseniz yanlış da yapsa, doğru da yapsa boyu büyümüyor; üç vakitte transformasyona uğraması mümkün ve muhtemeldir. Bu ümit kırıcı kompozisyonda gelecek ve enerji vaadeden hangi aktör var size ortalıkta? Bülent abi? geçiniz! Abdullah abi; onu da geçiniz!

Nuri Abi mi dediniz; ilginç fikir; niçin olmasın?