Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Her yarışın bir de kaybeden tarafı vardır fakat kamuoyu ilk nazarda hep kazananlarla ilgilenir. Öyleyse biz dikkatlerimizi kaybedenlere yöneltelim evvelâ.

CHP İLE DSP'NİN HİKÂYESİ SİZE HANGİ FIKRAYI HATIRLATIYOR?

CHP kaybetti, kaybedeceğini aklı başında bazı CHP'liler hariç herkes görüyordu; fakat ülkemizde önde gelen bazı siyaset adamlarının rasyonel düşünceden ne kadar uzaklarda hesap yaptığını sayın Baykal bir kere daha gösterdi. En büyük yanılgısı, seçimden önce DSP ile işbirliği yaparak birleşik sol cephe taktiğini kurmasıydı. Bu taktik sadece DSP'nin işine yaradı. DSP, 2002 seçimlerinde Türkiye çapında 384 bin oy almıştı ve bu haliyle seçimlere girmiş olsa, o rakamı bile tutturabileceği şüpheliydi. Buna rağmen DSP, sol gazetelerin de büyük baskısıyla adaylarını CHP listesine sokarak 13 vekilini Meclis'e sokmayı başardı. Buna mukabil CHP 2002'deki 178 vekil sayısını 112'ye düşürdü; bu sayıdan DSP kökenli vekiller çıktığı takdirde CHP'nin gerçek vekil sayısı 99 görünüyor. Bu durumda CHP, 22 Temmuz seçimlerinin en büyük mağlubudur, DSP ise en kârlısı!

MAHVEDEN BİRLEŞME!

Demokrat Parti'nin başına gelenler bir başka ibretlik manzaradır. 2002 seçimlerine DYP adıyla giren Demokrat Parti 3 milyon oyla yüzde 9,54'lük bir başarıya ulaşmış, aynı tarihte ANAP 1 milyon 618 bin oyla yüzde 5'lerde kalmıştı. Seçim öncesinde "merkez sağda birleşme" adıyla tasarlanan harekât büyük bir fiyaskoyla sonuçlandı. Bu fiyaskonun iki merhalesi var: İlkinde "birleşme" batağa girdi. DYP kendini feshederek DP adını aldı ve seçime ANAP'sız girmek zorunda kaldı ve 2002'deki oylarını yarı yarıya kaybederek ancak yüzde 5,4 oranına ulaşabildi. ANAP ise seçimlere hiç giremedi. Bu iki partinin soluğunu kesen hadise, herkesin bildiği gibi 27 Nisan 2007 tarihinde Meclis'e gitmek yerine cumhurbaşkanlığı seçimlerini engelleme taktiğinde ısrar etmeleriydi. ANAP ve DYP'nin oy tabanı bu siyaseti doğru bulmadığını seçimdeki tercihiyle göstererek "merkez sağ" diye bir şey kalmadığını ilan etti. DP Genel Başkanı Mehmet Ağar'ın son üç ay içinde yaptığı en olumlu ve anlamlı davranış ise 22 Temmuz akşamı saat 20 sularında genel başkanlıktan istifasıydı.

SAADET PARTİSİ HÂLÂ MES'UD MUDUR?

Bir başka seçim mağlubu Saadet Partisi oldu; 2002'de yüzde 2,5'a tekabül eden 785 bin küsurluk oy miktarını beş sene içinde 817 bin küsura yükseltmiş olmasına rağmen (sadece 30 bin seçmen artırabildi), oy oranını 2,33'e düşürerek varlık sebebini tartışma zeminine getirdi. SP'nin seçim öncesindeki tek stratejisi iktidar partisini gafletten ihanete kadar genişleyen bir yelpazede suçlamaktan ibaret kaldı. AK Parti'yi kendi bünyesinden çıkaran bir siyaset geleneğinin ana üssü olarak Saadet Partisi'nin bu derece marjinal rakamlara çakılması, bir başka bakış açısıyla bu partinin manevi lideri Necmettin Erbakan'ın siyaseten tükenişi anlamına gelir ve bana göre bu dramatik sonucu hazırlayan en önemli sebeplerden biri, Sayın Erbakan'ın seçimlerden önce Ulusalcılığı ile bilinen gazeteci ve televizyoncularla ağız birliği yaparak eski parti mensuplarını çekiştirmesi olmuştur.

LDP: KALESİ OLMAYAN BAYRAK

Liberal Demokrat Parti'nin durumu da dikkat çekici görünüyor; 2002'deki 89 bin civarındaki oy miktarı, 36 bine kadar inen bu partinin durumu, Türkiye'de liberal fikriyatın artık başka odaklarca temsil edildiğini gösteriyor; elbette bu hızlı düşüşte Besim Tibuk'un siyasetten çekilmesinin payı da ihmal edilmemeli.

SOL YANIMDA YARAM VAR; TABİBE GÖNDER BENİ!

CHP ve DSP'ye göre daha yüksek dozajda sol fikriyatı temsil eden ÖDP, TKP, EMEP gibi partiler, programdan ziyade inanca dayalı yapılarıyla varlıklarını korumakta (160 bin civarı) fakat seçmen tarafından inandırıcı bulunmamaktalar; onları kaybedenler arasında saymak bir mânâda haksızlık, çünkü partiden çok fikir kulübü gibi algılanmaktalar.

GENÇ PARTİ: BAYRAĞI OLMAYAN KALE

Genç Parti'nin düşüşü dramatik sayılmaz, çünkü bekleniyordu. Bu yüzden yüzde 7 küsurdan 3'e inen oy oranı, kendi içinde başarılı bile sayılabilir zira GP, tek başına aldığı oyla, neredeyse SP de dahil sair küçük partilerin toplamı kadar teveccüh görmüş durumda. Ne var ki bundan sonra hızlı bir tükenişe sürüklenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

İŞÃ‡İ PARTİSİ: ÖLMEZ BU VATAN!

İşçi Partisi'nin durumunu yorumlamaya gerek yok aslında; İP, 160 bin civarındaki oyunu 127 bine indirerek Ulusalcı politikaların marjinal ölçekte bile tasvib görmediğini gösterdi. İşçi Partisi, ÖDP, TKP, EMEP ve diğerleri gibi bir inat partisidir ve genel başkanı var olduğu müddetçe bu sularda gezinip duracak; ama fikirleriyle Türkiye'ye yön verdiği avuntusu ile kendini teselli edecektir.

İKİ BENZEMEZİN BENZERLİĞİ

Benim açımdan çok şaşırtıcı seçim sonuçlarından biri Yaşar Nuri Öztürk'ün, CHP'den ayrıldıktan sonra kurduğu HYP'nin performansı oldu. Genel başkanının abartılı iddialarını tekzib edercesine bu parti Türkiye çapında 175 bin oy alarak küsurat partileri klasmanına girdi. Bu sonuca en çok genel başkanlarının şaşıracağını, ama kısa zamanda toparlanarak bu sonucu başka faktörlere hamledeceğini düşünüyorum. Neticede HYP, dindarlığı reddetmeyen ama Atatürkçü bir çizgide yorumlayan bir vücut dili gösteriyordu ve farklı perspektifin seçmenler tarafından daha fazla dikkat çekmesi beklenirdi; öyle olmadı. Bu noktada HYP'nin seçim performansını anlamlandıracak bir başka sonucu daha incelememiz gerekiyor; Bağımsız Türkiye Partisi, üç aşağı beş yukarı devlet kontrolünde bir dindarlık ve milliyetçilik anlayışını (hatta buna tamamen yerli ve orjinal bir iktisadi doktrini de ilave etmeliyiz) savunmasına rağmen HYP genel başkanının entelektüel ve hatta laik dindarlık kavrayışını sayıca geride bırakmayı başardı ve 178 bin seçmenin desteğini aldı. Aradaki üç binlik fark, benim için AK Parti'nin tek başına yeniden iktidara gelmesi derecesinde manidar bir hadisedir. Manidardır, çünkü bu anlamı kavramak için HYP ve BTP genel başkanlarının şahsî ve fikrî profillerini yan yana koyarak değerlendirme yapmak gerekir.