Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bazı şeylerin hatırlanması değil, unutulması daha hayırhah olabiliyor: 17 Eylül 2006 tarihi, o meş'um Kayseri-Sivas karşılaşmasının tam 40. yıldönümüydü.

Kırk yıl, insan hayatında bir buçuk nesle tekabül ediyor. Dün akşam 4 Eylül Stadyumu'nu dolduran binlerce kişinin bu zalim nükteden bihaber olması güzeldi.

Fenerbahçe'nin Sivas deplasmanı, şehir hayatına sıra dışı bir hareketlilik ve canlılık getirmişti; ama sahadaki Fenerbahçe yarattığı rüzgârın farkında değilmiş gibi oynadı. 17. dakikada Kezman'ın golü dışında Fenerbahçe, UEFA maçının yorgunluğu içinde göründü. Sivasspor ise ideal kadrosundan ve önemli oyuncularından mahrum çıktığı maçta yediği gole kadar kanadı kırık kuşlar gibiydi. Golden sonra FB'nin hiç de göründüğü kadar olmadığını fark ederek inançla yüklendiler ve ilk inançlı ataklarında da golü buldular.

Fenerbahçe ikinci yarıda daha hareketli görünmesine rağmen sanki "içimizden biri nasılsa bir şeyler yapıp golü bulur" havasında gibilerdi. Lugano'nun kırmızı kart görmesinden sonra Fenerbahçe paniğe kapılarak şuursuz ataklar geliştirdi; ama bunlar inançsız ataklardı; o dakikalarda takımı adına arkadaşlarını şevke getirecek, oyunun liderliğini üstlenecek bir oyuncunun yokluğu fark edildi. Biraz Appiah, sadece o kadar.

Sivasspor ise ikinci yarıya skoru korumak için çıktığını hemen hissettirdi. İleride tek başına Fenerbahçe savunmacılarını meşgul etmeye çabalayan Balili, çırpınmasının semeresini Lugano'yu safdışı bırakmakla alsa da, ne kendisinin ne arkadaşlarının inancı, dün akşam Sivasspor'un FB'yi yenmesine yetecek kadar güçlü değildi. İşin tuhaf tarafı Sivasspor taraftarının da beraberliği çok başarılı bir netice olarak kucaklaması oldu; halbuki Fenerbahçe, ikinci yarı boyunca defansını santra çizgisine kadar çıkararak yumuşak karnını işaretleyip duruyordu. Sivasspor'un biraz cür'etkâr bir atak planıyla dün akşam üç puanı kazanması işten değildi; ama belli ki Sivasspor'un Konya'da aldığı kadro darbesi, görünenden daha vahim boyutlardaydı.

Seyircilere gelince; takımlarını desteklemek açısından FB taraftarları ile Sivassporlular, sahanın iki ucunda yaklaşık 500'er kişilik bir grup halinde maç boyunca hareketliydiler; ama büyük kitle sessiz ve sâkin kaldı; böylece Sivasspor kendi evinde ev sahibi olmanın avantajından mahrum oynadı. Sivas'ın seyircisi bu haliyle biraz "iyigün dostu"nu andırıyor. Sadece işler iyi gittiği sürece varlıklarını hissettiriyorlar.

Fenerbahçe'de işler aksadığı zaman elini taşın altına sokacak gayreti eksik gördüm. Galiba buna "takım ruhu" diyorlar. Maç başlamadan önce ısınma hareketleri yaparken seyrettiğim Fenerbahçe, sahada futbol oynamaya çalışan 11'den çok daha pırıltılı bir vitrin sergiliyordu.