Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Birkaç gündür X ilinin, Y ilçesine bağlı Z kasabasında olduğumdan mıdır nedir, dünyadan haberim yok. Amerikalı bir emekli diplomat, Balyoz belgeleri konusunda -üstelik Türkçe olarak- Hürriyet muhabirine konuşmuş, çok mânidar sözler söylemiş, dinleyelim:

  • Bahsettiğiniz olayın başlangıcını iyi hatırlıyorum. Çok karmaşık bir konu bu. Sonuçları var. Ancak pazartesi günü eşimle uzun bir seyahate çıkmak üzereyiz. O yüzden şimdi dar bir zamana sıkıştırıp telefonda konuşmaktan bir nimetin gelebildiğini göremiyorum.

Güyâ vaktiyle ABD'nin eski Ankara Elçisi Edelman'a birileri sahte darbe belgeleri getirmiş, o da inceletmiş de sahte olduğunu söylemişler. Şimdi Hürriyet gazetesi başta olmak üzere, "Kocaman ABD elçisi yalan mı söylüyor birader, sahteymiş işte" makamında kampanya yapıyorlar. Nitekim ilk yayından birkaç gün sonra Hürriyet refikimizin (!) kendi tâbirleriyle "güvenilir kaynaklara" dayanarak yaptığı habere göre belgeleri J.K. nâmıyla kodlanan bir başka diplomat Türk makamlarına ulaştırmış. İşte bu J.K., yani John Kunstadter diyor ki, "Töbe billah" (Bunu ben ekledim; adamın Türkçesi o kadar tatlı ki, küçük bir katkıda bulunmaktan nefsimi men edemedim işte!), Evet, töbe billah, Türkiye'deki haberleri yakından takip edemiyorum. Bu tartışmanın devamını da fazla detaylı izleyemedim. Sadece şunu söylemek istiyorum: Müfteri ve münafıka ne denilebilir ki?

J.K. demeye getiriyor ki, ben ispiyoncu değilim, hâşâ Balyoz belgelerini Türk makamlarına ben vermedim...

Anladık vermedin, peki ne olmuş? "Hiçbir hakikat kalmasın Allah'ım âlemde nihân" sadâsıyla karanlıkları aydınlatan iyi Türkçe bilir diplomat devam ediyor bizi tenvir fişeği gibi münevver etmeye,

  • Ben Anadolu'yu çok dolaştım. Anadolu insanını çok yakından tanıma imkânım oldu. Onun sağduyusu, aklıselimi beni her zaman etkiledi. Çok açık, dürüsttür. Bu konuyu yazan, adı geçeni hiç okumuyorum. Ama Anadolu'dan bir tabirle cevap vermek istiyorum. Eğer bu sözü bu şekilde yazamazsanız şöyle yazın: İnsan sadece şey vermekle şey olmaz!

Vay vay vay... Benim bir büyüğüm var, yeni teknolojik ürünleri görünce hep şöyle der, "Biz bu gâvurlarla harb edemeyiz arkadaş!" Hakikaten öyle. Şimdi siz, "İnsan sadece şey vermekle şey olmaz" neviinden argoyla karışık ince Türkî elenikalarıyla ortalığa lâf atıp, hâmiline ince "meşazlar" gönderecek derecede fetbaz bir diplomatın ülkesiyle yakapaça olmayı nasıl göze kestirebilirsiniz ki? Adam Nutuk'u okuyup hatmetmiş (öyle anlaşılıyor), bununla iktifa etmeyip "Büyük Kitab"ı da okumuş, öyle ki müfteriyle münafık'ın farkını teşhis edebildiği gibi günah-ı kebairden bile haberdar, "Gıybet eden, ölmüş kardeşinin etini yiyendir. Yani özetle yamyamdır. İşte yapılan bu." diyor.

Tabii bu noktada, birtakım paşalar hazerâtını Balyoz davasından tamamen ibrâ etmek içün, beynelmilel efkâr-ı umumiyeyi tahrik ile kırk dereden okunmuş sular ve bilhassa "hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak, taa Afrikalardan... afedersiniz Amerikalardan" getirttiği görgü ve bilgi şahitlerini devreye sokan Hürriyet gazetesini takdir etmeye mecburuz. Hani, "Baba evlâdına yapmaz arkadaş" dedirtecek cinsten bir feragat ve hakikate adanmışlık tavrı mevzuubahistir burada ki gözyaşlarımızı teskinde azîm müşkilat içindeyiz; hezar âferin, hezar tahsîn!

Gelelim, "İnsan sadece şey vermekle şey olmaz!" vecizesinin mânâ ve mazmûnuna. Nedir acaba? Bunu bilse bilse, sahibi bilir; kim bilir belki bu bilgisi "ayn'el-yakîn" müşâhedâta dayanıyordur!"