Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Cumhuriyet kaç yaşında? 82'yi doldurdu, 83'ten gün alıyor. Az değil; fazla da sayılmaz. "1923'ü niçin başlangıç sayıyorsun, bizim hükümran devlet geleneğimizde kesinti yok, bin senedir buradayız" denilebilir; ben bu mantığı doğru bulanlardanım ama aramızda Cumhuriyet'i milat sayanlar hatırı sayılır bir kemiyet teşkil ediyorlar, o bakımdan Cumhuriyet'in yaşı ve kıdemi önemlidir.

  1. senede aşk ü şevkle tartıştığımız birinci mesele kimlik; Cumhuriyet'i teşkil edenlerin kimliği. Hemen Cumhuriyet'e yüklenmeyelim, kimlik meselesi dünyanın her yerinde canlıdır. Sadece sınıflararası hesaplaşmalarını birkaç asır önce tamamlamış, içtimai dengesini en azından tatminkâr bir derecede yaygınlaştırılmış refah ve demokratik haklarla pekiştirmiş ülkelerde kimlik meselesi "kın"ında yatıyor. New Orleansı bataklığa çeviren Katrina kasırgasının yarattığı tufânı andıran herc ü mercde fark ettik ki, o muvazene bir an için sarsıldığında kimliğin tahripkâr ağzı, ânında kınından sıyrılıveriyor.

Biz, toplumu zenginleştirecek iktisadi hareketliliği düzenlemekte pek becerikli davranamadık; eldeki kıt kanaat imkânları da verimsiz kullandık. Dış borçla sağlanan ivmelerin taksiminde devlet, hercai davrandı. Kapitalizm'in soğuk yüzüyle hâlâ doğru dürüst karşılaşmış bile değiliz. Burası hâlâ, çocuğunu kaçıran kocasını ikna etsin diye ekranlardan Başbakan'a ağlamaklı açık mektuplar okuyan -üstelik okumuş-yazmış kızlarımızın istisnâdan sayılmadığı, garip bir ülkedir.

Kimlik meselesi biraz da uzvîdir; tartışılmasını bir dereceye kadar tabii karşılamak lazım; mesele, tartışmanın seviyesinde ve üslûbunda. Seviye ve üslûp o kadar önemli ki, onun alt derecelerine rıza gösterdiğiniz takdirde un helvası üzerinde bahis açmış bile olsanız, tartışmanın sonu karakolda neticelenebilir. Neyi tartıştığınız evet önemlidir ama nasıl tartışıldığı daha önemli.

Herkes mutsuz, herkes hakkının sistematik tarzda ketmedildiği hissinde sâbitkadem, herkesin söylenecek dünya dolusu sözü, seslendirecek kıyamet kadar tezi ve delili var; herkes öfkeli, acûl, tahammülsüz ve karşı tez hakkında vahim derecede meraksız.

Kimlik uzvî bir mesele dedik; başörtüsü meselesi de uzvî midir? Bu konu, bizim tartışma ihtirasımızı kana kana selsebil ettiğimiz sudan, köpükten, âdeta zahiri (sanal) bir konu. Öyle ki mûcidine asimetrik mantığın Nobel'i verilse sezâdır. Ve çürütüp cılkını çıkardığımız laiklik. Onca tartışmadan aklınızda kalan nedir ve meselenin hangi boyutunda kaç santim ilerleme kaydetmişizdir? Üstelik laiklik, başörtüsü gibi görünür bir nesneye de dayanmıyor. Bu iştiha ile 180 sene tartışsak sonu gelir mi; gelmez!

İki mâkul ve okuduğunu anlayan adamın yarım saatte birbirini sabırla dinleyerek üzerinde kolayca ittifak edeceği bu gibi konular, en çok enerji kaybettiğimiz kaçak noktaları. Bir cümlelik izaha muhtaç soru üzerine, sûreta aklı başında gibi görünen uzmanların ekranda dört saat yaka-paça olduktan sonra arkalarında soru işaret bırakabilmeleri, sadece bize mahsus garip ama sıradan olaylardandır. Bu tartışma âdâbı ile biz elbette kimlik meselesi üzerinde soğukkanlı ve neticeye varıcı tespitlerde bulunamayız. Bir tartışmada aklıselim ve bilginin aşağı yukarı denk seviyede paylaşılması lazım.

Biz daha ofsayt kaidesini bile bilmeyen stadyumlar dolusu cahil kalabalığın ağzını doldura doldura futbol tartıştığı ve bunda vahşi bir lezzet bulduğu bir fikir ikliminin esiriyiz.

Türkiye Cumhuriyeti ahalisini teşkil eden 70 milyon küsur insanın belki de en manidar müştereği budur: Aklıselime nâdiren müracaat ile ama okuduğuna anlam verebilme derecesinde bilgi cihazından mahrum bir hâletle şehvetle münakaşa etmek ve her raundu, tatminine imkân bulunmayan bir hınçla tamamlamak.

E, buncağız asgari müşterek de "millet" inşasına yetmiyor işte.