Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bülent Ecevit dramatik şeyler söylüyor; "CHP diye bir güç artık yoktur" ağır lâf.

Ecevit, bu tarihî yargının ardında, "CHP bitti, DSP'ye buyrun" cinsinden bir yarım davetin varlığını da gizlemiyor ama bu defa söyledikleri ile CHP'nin durumu sahih bir paralellik gösteriyor.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın dün, "Ölümüm tabii yoldan olmayabilir" şeklindeki sözleri, çok uzaklardaki (veya çok yakınlardaki) bir gücün ne pahasına olursa olsun CHP'yi Türk siyasi hayatından silmeyi hedeflediğini imâ ediyor gibi. Siyaset üretmekte ciddi zaafiyetler gösteren bir partiyi imhâ etmek için kimlerin bu derece zahmete katlanabileceği çok su götürür bir meseledir. CHP, biraz da kaçınılmaz hale gelen bu kurultayında varlık sebebini sorguluyor ve bu meâlde en dişe dokunur gerekçelerin yine Deniz Baykal tarafından seslendirildiğini görüyoruz. Dişe dokunur ama tatminkâr olmaktan uzak. Sayın Baykal'a göre CHP bir erdem imtihanından geçmektedir ve bünyesindeki zararlı uzuvlardan kurtulmak dâvâsıyla yüzleşmek zorundadır. Ne var ki Sayın Baykal, CHP'nin "arınma" kurultayını, yandaşlarına ümit vaad eden projelerle destekleyemiyor. Aslına bakılırsa, diğer genel başkan adaylarının da iktidara ulaşmak yolunda bir vizyon sunabildiklerini söylemek zor. "Ben ondan daha iyi, daha cesur, daha becerikliyim" sözleriyle özetlenebilecek muhalif çıkışlar, işbaşındaki yönetimin işini kolaylaştırsa bile CHP'nin bünyevi tıkanıklığını âşikâr ediyor. Mustafa Sarıgül'ün kampanya boyunca tekrarladığı retorik, bana göre CHP'lilerin içini ısıtacak ve partinin geleceğine inançla bakmasını temin edecek ölçüde iyi tasarlanmış görünmüyor; bu sözlerin ardında -yanlış bile olsa- bir ideolojik ilham eseri, teorik bir istikamet, bir takım çalışması hazırlığı hissetmek mümkün olmuyor. Sanki şöyle bir beklenti var gibi: "İşte beklenen saat geldi ve uyuyan prens uyandı; artık her şey çok başka olacak!"

Zülfü Livâneli'yi bir televizyon konuşmasında dinledim; samimi ve sempatik bir atakla CHP'nin yeniden halkı kucaklayabileceğine inancını dile getiriyordu; sanki o da, beklenmedik kurultayın rüzgârına yakalanmış, "işte o an geldi; bir adım öne çıkan tarihi değiştirir" beklentisi içindeydi. Açık konuşalım; Türk siyasi tarihinde, Stefan Zweig'in "Tarihte yıldızın parıldadığı anlar" eserinde örnekleri verildiği üzere, uzaktan bakıldığında insana "bıldırcın curnatası" gibi görünen fırsat anları görülmüştür. Demirel'in siyaset sahnesine çıkışı böyledir mesela; kezâ rahmetli Özal da konjonktür rüzgârını arkasına almayı bilmişti. AK Parti'nin beklenmedik seçim başarısını da itinasız bir bakışla "yıldızın parladığı an" gibi değerlendirmek kabil ama dikkatli tahliller sadece şansın yetmediğini ortaya koyar. Son elli yıl içinde "dem bu demdir" heyecanıyla başarısızlığa uğrayan siyasi projelerin sayısı, başarılı olanlardan üç-beş defa fazladır.

Ortada fırsat filan görülmüyor pek. CHP'ye ömür biçmek bizim işimiz değil ama Türk siyasetinde özgül ağırlığı yüksek bir sol muhalefet partisine duyulan ihtiyaç hepimizi yakından ilgilendiriyor; hem ülke, hem AKP iktidarı bakımından ağırlıklı sol muhalefet hayatî kıymeti haiz bulunuyor bana göre. CHP bu rolü lâyıkıyla ifâ edemedi. Çok partili hayatın başlamasıyla birlikte siyasi yörüngesini tanzimde hep başarısız kaldı bu mânâda yavaş yavaş tarihin dışına sürüklenmekten kurtulamadı. İlerde bir başka "değişim kurultayı" yapılsa çâre olur mu bilinmez. Gönül, CHP'nin değişerek varlığını sürdürmesini istiyor ama CHP geleneği her değişim fırsatından bir "bölünme misyonu" çıkaracak ölçüde parti ruhundan uzaklaştı.

Belki de Sayın Ecevit haklıdır; vaktiyle kendi partisinin vâdesini kestirememiş olsa da CHP'nin fevtini ilân eden sözleri, gerçeği aksettiriyor olabilir. Müesseseler de ölümlüdür çünkü. Bir gün CHP'nin geleceği için kaygılanacağımı söyleseler ihtimâl vermezdim; CHP inşallah bu dramatik virajdan selametle çıkar ve siyasi dengeler de yerli yerine oturur.