Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Anadolu Ajansı'nın servise koyduğu önemli bir haber, basın ve kamuoyunda hak ettiği ilgiyi uyandırmadan geçti gitti. Habere göre Bayındırlık ve İmar Bakanlığı, "gecekondu sorununun aşılması ve depreme dayanıklı yapıların oluşturulması" amacıyla bir Kentsel Dönüşüm Yasa Taslağı hazırlamış bulunuyor. Taslak, umumi hükümler ihtiva etmesine rağmen, muhtemel bir büyük depreme karşı İstanbul'da karşılaşılabilecek büyük felaketi, kamu ferâseti ile önlemeyi öngören bir metin görüntüsünü taşıyor.

Taslağa göre dönüştürülecek alanlar şunlar: 1- Kırsal ve kentsel alanlarda, kısmen veya tamamen yapılaşmış veya yapılaşmakta olan doğal ve teknolojik afet risklerine veya kentsel tehlike ve risklere maruz yerler, 2- Sosyal, ekonomik veya fizikî olarak köhnemiş alanlar, 3- Doğal, tarihî, kültürel çevre ve ekosistemlerin korunması, yaşatılması ve geliştirilmesi gereken alanlar, 4- Sosyal ve teknik altyapının yetersiz ve niteliksiz olduğu yerler. Dönüşüm alanlarında tabii afetlere dayanıklı, şehir standartlarına uygun tarzda iyileştirme, tasfiye, yenileme ve gelişim sağlanması öngörülüyor.

Tasarının önemi, İstanbul gibi yapılaşmanın kaos boyutlarına vardığı ürkütücü yerlerde kamu eliyle duruma müdahale edilebilmesi imkanı vermesinden doğuyor; bu yetki geneli itibariyle mahalli idareler tarafından kullanılacak. Hemen akla gelen ilk kötü ihtimal, iyiniyetle yapılmış bir kanun metninin, kötü niyetli uygulamalarla fersûdeleşmesidir. Daha şimdiden tasarıyı, yeni bir gecekondu ve imar affı gibi algılayanlar var ve doğrusu bu şüphelerinde haksız sayılmazlar. Türkiye, kanunla realitenin mütemadiyen çatıştığı ve bu çatışmadan genellikle oldu-bittilerin galip çıktığı bir ülke görüntüsü veriyor. Her meseleye kanun çerçevesinde yaklaşmak hukuk devletinin icabıdır; her meselenin sadece kanunla çözülebileceğini düşünmek ise bizim kamu idaresi anlayışımızın en zayıf halkasını teşkil ediyor.

Kanun yolda; galip ihtimalle yakında kesinleşecek ve özellikle İstanbul'da ve tarihî-turistik mahiyet taşıyan yerleşim yerlerinde büyük homurtuların doğmasına sebep olacak. Mesela İstanbul'un depremden en çok zarar görebilecek semtleri, bu kanun uyarınca her tür yapılaşma faaliyeti derhal durdurulmak suretiyle boşaltılacak ve idare, dönüşüm alanlarının kesinleşmesinden itibaren 3 yılda, dönüşüm amaçlı imar planlarını ve parselasyon planlarını hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve kesinleştirmekle yükümlü ve sorumlu tutulacak. Dönüşüm alanlarında önce mevcut taşınmazların "değeri" belirlenecek. Düzenleme sonrasında dağıtım, bu "değer" temel alınarak, eşdeğerlik esasına göre yapılacak.

Dönüşüm alanlarında, mevzuata uygun yapıların boşaltılması ve yıkılarak kaldırılmasında, "anlaşma" yolu esas alınacak. Anlaşma kapsamında idare, konut sahiplerine, proje gerçekleştirilinceye kadar geçici konut tahsisi veya kira yardımı yapabilecek. Anlaşma sağlanamadığı takdirde ise kamulaştırma yapılacak. Bu süreçte itiraz, sadece bedele yönelik olabilecek.

Haydi açık konuşalım; böyle bir düzenleme bekliyor, hatta talep ediyorduk. Muhtemel deprem senaryolarını seslendirenler, tedbir olarak en ziyade böyle bir kanunun vakit geçirilmeksizin çıkarılmasını savundular. AK Parti ise bir siyasi heyet olarak kendini hayli riske sokacak bu tasarıyı Meclis'e sevk etme iradesi göstererek olumlu bir yaklaşım sergiliyor. Şehirlerimizin iltihaplı mıntıkalarını sağlıklı hale getirmek için bu tasarı mühim bir fırsat teşkil ediyor. Bu noktadan sonra basına düşen, tasarı hakkında daha geniş çaplı yayın yaparak halkı bilgilendirmek ama daha önemlisi, kanunlaştıktan sonra uygulamayı dikkatle izleyerek, denetleyici ve aksaklıkları vaktinden önce önleyici bir tavır takınmaktır.

Bu belki de şehirlerimiz için son şans; meseleyi dikkatle takip edelim.