Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hayvan hakları kavramı, şüphesiz insanlık düşüncesinde ileri ve ince bir hamlenin ürünü olarak alkışlanmaya değer bir mahiyet taşıyor. Hayvan hakları deyince nedense hepimizin aklına en önce eşekler gelir.

Dünyanın en güzel gözlü yaratığı olduğu rivayet edilen bu sevimli hayvanlar, gerçekten de insanların hayatında en fazla işe koşulan, buna rağmen en çok eziyet ve hakaret gören yaratıkların başında geliyor; hele hele bir vakitler -İstanbul dolaylarında-, tekaüde ayrılacak derecede verimi düşmüş, yaşlanmış eşeklerin "hazır gıda" sanayiine katkıda bulundukları söylentisi, bu kanaate tuz biber ekmiştir. Neyse ki, otomotiv sanayiinin azgın gelişimi, şehirlerde yaşayan yük ve hizmet hayvanı cinsini neredeyse görünmez hale getirdiği için hayvan hakları bu gibi yerlerde sadece kedi, köpek, güvercin, karga vesaire türlere mahsus gibi kalmış bulunuyor.

Zaten ilk hayvan hakları savunucuları da, siz bilemediniz son on sene içinde görülmeye başlandı (bkz. Panter soyadlı bir hanım vardı hani?). Şehir hayatının dışında kalan yerlerde hayvan haklarının ne durumda olduğu hakkında bir fikrimiz yoktur; olması da beklenemez; bu yüzden teorik bilgilerimizi yardıma çağırarak bu mesele hakkında bazı şüphelerimi dile getirmek istiyorum.

Şöyle ki:

Tavukların da birer hayvan olmak bakımından hayvan hakları kapsamı içinde mütalaa edilmesi lüzumuna kimsenin itiraz edeceğini zannetmem; hal böyleyken tavuk cinsinin uğradığı sistematik katliamlar karşısında hayvan hakları savunucularının niçin sessiz kalmayı tercih ettiklerini bir türlü anlayamamışımdır. Tavuklar daha yumurta safhasında özel çiftliklerde gün yüzü görmeden kapalı tutularak beslenir ve günü gelince insafsızca boğazları kesilerek öldürülüp parçalanırlar; daha sonra ise etleri paketlenerek, insan denilen bir başka yırtıcı türünün kullanımına sunulmak üzere marketlere gönderilir.

Galiba anlamadınız; tavukların maruz kaldığı sistematik katliamdan söz ediyorum. Siz bu cümleyi okuyuncaya kadar geçen zaman içinde acaba kaç endüstriyel besi tavuğu daha kitle imhasına tabi tutulmuş ve bu olaylar hakkında hangi hayvan hakları savunucusu rapor yayınlayarak uluslararası kamuoyunu harekete geçmeye davet etmiştir? Hiç! Öyleyse besi tavuklarının kısacık hayat hikâyesini, kendinizi bir tavuğun yerine koyarak şööyle bir zihninizden geçiriniz bakayım...

Şimdi anlıyorsunuz değil mi?

Biz sadece tavuklara, horozlara, hindilere değil, bilumum küçük ve büyükbaş hayvanlara da zalimce davranıyoruz. Onları bilimsel bir şekilde üreterek önce aşk hayatlarına pervasızca müdahale ediyor sonra da bir güzel besleyip öldürüyor ve parçalıyoruz.

Eşekler, sokak kedileri, başıboş köpekler hayvan ise inekler, tavuklar neyin nesi peki?

Üstelik bunlar, süne, kımıl, yaprak piresi vesaire gibi biyolojik açıdan "zararlı" hayvan statüsüne de girmiyorlar; iyi huylu, binlerce yıl önce büyük bir zalimlik göstererek evcilleştirip vahşi tabiat içinde yaşama şanslarını ortadan kaldırdığımız munis yaratıklar. Derilerinden kürk yapılan foklar, samurlar, kakım adı verilen hayvanlar ne kadar hayvan ise, horozlar ördekler de o kadar hayvan değil mi?

Gelgelelim işin süne, kımıl vesaire dediğimiz zararlı hayvanlar statüsüne. Bu zavallı böceklerin zararlı olduğuna kim karar veriyor ki? Bu, güne kadar süne böceklerinin uçaklarla birbirine bomba attığına, sivilleri de kapsayan tahripkar savaşlar çıkardığına, laboratuvarlarda kimyevi ve biyolojik silahlar üreterek dünyanın en namussuz silahlarını çoğalttığına dair bir bilgiye sahip değiliz. Bu zavallılar sadece gündelik yiyeceklerinin peşinde didinirken günün birinde insanlar tarafından zararlı ilan edilerek toplu kıyıma tabi tutuluyorlar ve kanatlarına takılmış pulverizatörlerden zehirli ilaçlar fışkıran uçakların bombardımanı altında mahvoluyorlar.

Ne kadar ikiyüzlüyüz değil mi?

Şimdi esas meseleye gelelim.

Biliyorsunuz, iki hafta evvel bir futbol takımımız (bkz. tarafsız yazar!) şampiyonluk kutlamalarına renk katsın diye koca futbol stadyumuna kafes içinde kocaman bir aslan getirdi; bunun üzerine bilumum hayvan hakları savunucuları ayağa kalkarak tepki gösterdiler ve bu kulübü mahkemeye vereceklerini filan söylediler; hatta, bu savunucu takımının yaygarasından korkan bir bakan da, idari tahkikat açtıracağını filan söyleyerek meseleye bulaşmak zorunda kaldı.

Kabul ediyorum; abartılı bir hareketti; hatta yersizdi. Meselâ tıp mesleğinden ekmek yiyenlerin rozetinde yılan figürü var diye tıp balosuna kocaman bir boa veya piton yılanı getirmek ne kadar abes ise, bu da ona benzer bir şeydi (bkz. iki sezon önce sahaya hindi getirilmesi olayı ve akıbeti!).

Haydi dürüst olunuz; bu aslan, Belgrad ormanlarındaki yuvasında uykuda iken iki serseri fanatik taraftar marifetiyle gazozuna ilaç atılarak bayıltılıp da stadyuma getirilmiş değildir; belli ki bir hayvanat bahçesinden emanet alındı; tekerlekli kafese konuldu ve stadyumda bir iki tur attırıldıktan sonra yine götürülüp hayvanat bahçesindeki yerine bırakıldı.

Kimse o aslanın bıyığından tel çekmeye, kuyruğuna düğüm atmaya, kulağını gıdıklamaya kalkmadı (keşke yapsalardı; ne güzel eğlenirdik!). Aslan da bu münasebetsizliğe bozulmuş gibiydi zaten. Bir iki kere uykulu gözlerle kükrüyormuş gibi yaptıktan sonra yarım kalmış şekerlemesine devam etti.

Ey hayvan hakları savunucuları, siz aslanı kaplanı bırakınız da şu hayvanat bahçesi denen rezillik hakkında konuşunuz ki görebilelim; ne büyük eziyet, ne vahşi bir haksızlıktır ki zavallı hayvanları tabii hayatlarından koparıp, çocuklar eğlensin, büyükler ibret alsın diye küçücük kafeslere kapatarak şuna buna sergileyebiliyorsunuz?

Bu ne çifte standarttır; bu ne ikiyüzlülüktür?

Niçin hayvanat bahçelerinde pirelere, karasineklere, kurbağalara, süneye, kımıl zararlısına yer vermezsiniz de aslan, kaplan zürafa gibi yakışıklı ve görkemli hayvanları memleket memleket gezdirirsiniz?

Onlar da hayvan, bunlar da hayvan!

Tavuklar, horozlar, koyunlar, kazlar, keçiler de hayvan.

Niçin balıkçılığa yasak getirilmesi için kampanya açmıyorsunuz; niçin kara avcılığına ebedi yasak getirilmesini dilinize dolamıyorsunuz? Hayatta bir kere olsun kendinizi, peşinizde tüfekli manyakların koşuşturup durduğu bir tavşan, bir geyik, bir sülün yerine koydunuz mu?

Bir alabalık çiftliğinde öldürülme sırasını bekleyen bir alabalığın neler hissettiğini düşündünüz mü?

Dürüst olun; ya bu ayakları bırakınız, ya da bütün hayvan cinsinin tabii hakları için mertçe mücadele bayrağını açınız. Desteklemezsem nâmerdim!