Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bundan yirmi gün önce, bir başka vesileyle değindiğim bir meseleyi, bugün enine boyuna şerhetmek istiyorum: 4 Mart tarihinde bu sütunda yayınlanan yazıda bir köşe yazarının "Atatürk'e göre Kürt sorunu" başlıklı yazısının muhtevasına atıfta bulunmuştum. Gazeteci Can Dündar, 15 Ocak 2000 tarihli Sabah gazetesinin cumartesi ekinde Kaynak Yayınları tarafından yayınlanan "Eskişehir-İzmit Konuşmaları" isimli kitaba dayanarak özetle şunları yazmıştı: Mustafa Kemal Paşa 16-17 Ocak 1923 tarihinde, aralarında Ahmet Emin, Yakup Kadri ve Falih Rıfkı'nın da bulunduğu bir grup İstanbullu gazeteciye İzmit kasrında beyanatta bulunuyor. Ahmet Emin Bey,

  • Paşam, Kürt sorununa temas buyurmuştunuz. Kürtlük sorunu nedir? Bir iç sorun olarak temas buyurursanız iyi olur? sualini yöneltiyor.

Can Dündar, bu soruya verilen cevabın "genellikle sansürlendiğini" ileri sürdükten sonra "Mustafa Kemal'in o konjonktürde kafasında kurduğu çözümü" bizlere hatırlatıyor;

"Kürt sorunu bizim, yani Türklerin çıkarma olarak da, kesinlikle söz konusu olamaz (Cümle düşüklüğünü aynen iktibas ettim / A.T.A). Çünkü bildiğiniz gibi bizim milli sınırlarımız içinde var olan Kürt unsurlar o şekilde yerleşmişlerdir ki pek az yerlerde yoğundur". Mustafa Kemal Paşa, Türklerle Kürtlerin Anadolu'nun hemen her yerinde iç içe yaşadıklarını "Kürtlük adına bir sınır çizmek istersek" Türklüğü ve Türkiye'yi mahvetmek gerektiğini, "Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük düşünmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye kanunu gereğince zaten bir tür yerel özerklikler"in oluşacağını, "O halde hangi livanın halkı Kürt ise, onlar(ın) kendi kendilerini özerk olarak idare" edeceklerini, "bundan başka Türkiye'nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek" gerektiğini, "İfade olunmadıkları zaman bundan kendilerine ait bir sorun yaratmaları"nın daima mümkün olduğunu, bu yüzden ayrı bir sınır çizmeğe kalkışmanın doğru olmadığını söylemektedir.

1- Evvela usule dair bir tespitte bulunalım; Mustafa Kemal Paşa, böyle sefil bir Türkçe ile mülakat vermiş olamaz, gerek Nutuk'u, gerek Söylev ve Demeçler'i tetkik edenler bilir; üslubu edebi sayılmasa bile o, çok metin ve muhkem bir Osmanlı bürokratının lisanıyla konuşur. Atatürkçülük adına Atatürk'ün söylediklerini ve yazdıklarını sadeleştirmeğe kalkışanların cürmü en azından densizlik, esasında resmen vesika tahrifçiliğidir. Atatürk'ün ne dediğini, nasıl düşündüğünü anlamak için, "sulandırılmış ve bozulmuş çeviriler" kullanılamaz; zaman zaman devlet adına yapılan bu nevi metin sadeleştirmeleri, benim indimde DGM'lik suçtur.

2- Yine usule dair; Mustafa Kemal Paşa böyle bir beyanda bulunmuş mudur? Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan "Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri" isimli resmi yayında (Ankara, 1989, 4. baskı) böyle bir beyanat yoktur. Vakıa, bu kitabın 2. cildinin 58. sayfasında Mustafa Kemal Paşa'nın İzmit'te İstanbul gazetecilerine bir mülakat verdiğini okuyoruz; ne var ki bu beyanatta, Can Dündar'ın iktibas ettiği mevzudan bahsedilmediği gibi tam aksine bu beyanında Mustafa Kemal Paşa, Türk siyasi edebiyatına geçen ve bu satırların yazarına göre Atatürkçülük diskurunun rüknünü teşkil eden mühim tespitlerde bulunmaktadır. Bunlardan birisi aynen şöyledir: "TBMM'nin bütün programlarının umdesi şu iki esastır: İstiklali tam, bilakayduşart hakimiyeti milliye. Birinci umdesinin ifadesi 'Misakı Milli'dir. İkinci ve hayati olan umdesinin beyanı 'Teşkilatı Esasiye Kanunu'dur. Millet, misakı millinin medlulünü güzide evlatlarından teşkil ettiği kahraman ordularıyla fiilen istihsal eylemiştir". Bu açık beyan ile, sansürlendiği ileri sürülen ifadeler arasında, eşyanın tabiatına aykırı bir zıtlık göze çarpıyor.

3- Yine usule dair: Atatürk'ün beyanlarında sansürlenmiş bölümler var mıdır? Can Dündar'ın iktibasta bulunduğu kitabın ilmi kıymeti nedir? Eğer bu kitap mefhumun muhalifinden hareketle "sansürlenmemiş" pasajlar da ihtiva ediyorsa Mustafa Kemal Paşa, öğle üzeri başka türlü, akşam üstü bir başka çeşit beyanda bulunabilen bir Makyavelist olarak görünmemekte midir?

4- Can Dündar'ın iktibas ettiği satırlar hakikati aksettiriyorsa durum gerçekten vahimdir ve iç isyanlar meselesinde Atatürk'ün yaşadığı yıllar da dahil olmak üzere neredeyse bütün TC hükümetleri, Atatürkçülüğün ruhuna ve lafzına aykırı siyasetler üzerinde ısrar ederek resmi ideolojiye ih anet mevkiinde bulunuyorlar demektir. Bu vehamet karşısında Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu başta olmak üzere İnkılap Tarihi Enstitüsü ve hatta Cumhuriyet Halk Partisi durumu aydınlığa kavuşturmak için neyi beklemektedir?

5- Meselenin, Türkiye'de Atatürkçülük olgusunu son derece yakından ilgilendiren cihetini görmezden gelemeyiz; problem şudur: Atatürk'ün bütün söyledikleri ve yazdıkları, vefatından altmış küsür sene geçmiş olsa bile TC hükümetlerinin harfiyyen itaat etmeleri gereken bir siyasi vasiyetname hükmünde sayılabilir mi?

Mustafa Kemal Paşa'nın iddia edildiği üzere hakikaten bu beyanda bulunmuş olması son derece önemli sonuçlar doğurur; eğer tarihen böyle bir beyan mevcut değilse onun da mühim sonuçlar doğurması gerekir.

İş bu meseleye ilmen açıklık getirmek gibi bir gayretleri olduğunda, bu sütunlar Atatürkçü Düşünce Derneği ilgililerine açık olacaktır.