Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Cerbezeli konuşabilen birkaç siyasetçi var ama Türk siyasi hayatında "hatip" yok denilebilir. Retorik denilen "sanat" dil üzerine istinad eder. Dil! Son üç beş günün gazeteleri "üçün biri" anafikri üzerine yapılan sığ yorumlarla dolu. Bugünün Türkçesi düşüncede derinlik ve yüksek kaliteyi taşıyabilir mi; sual bu. Yargı kararları hatta kanun metinlerinde âşikâr dil zaafları var. Konuşan herkes, "yanlış anlaşıldım" diye çırpınarak aslında ne söylemek istediğini izah için müteakip hamlelerde bulundukça muradından uzaklaşıyor. Spikerler çok sık, adeta vak'a"i âdiyeden sayılacak derecede sık telaffuz hatası yapıyorlar. "Sentetik Türkçe"de telaffuz hatası yapmak için epey emek vermek gerekiyor çünkü yeni dil, ses inceliklerinden mahrum, kunt ve müzikalitesi zayıf seslerle inşâ edildi. Başka? Tercüme yapılamıyor, fikri derinlik taşıyan metin kurulamıyor, sentetik dil şiire hiç gelmiyor; gelecek kuşakların bu dille nasıl edebi irtifâlara yükselecekleri muammâdır.

Artık iyice kabak tadı veren şu "kaset" patırtılarının aslında dil zaafiyetinden kaynaklandığını ileri sürecek değilim ancak üslûp dahi, uzak alâkaları sebebiyle lisandan ayrı değildir. Hukuk, edebiyat, ilim ve tefekkür gibi siyâset de dil üzerinde ayakta durabilen bir müessese. Bu meselede tenkide değer iki unsur var: İlki, "şartlar olgunlaştı; bir yüklenme ile meyveleri devşireceğiz" ümidinin telkin ettiği kof iyimserliktir ki neticede mantığın, dolayısıyla mantığa ev sahipliği yapan lisanın tahkimsizliğine işaret eder. Burada dinleyici topluluğunun tabiatına nüfuz edememek şeklinde beliren bir başka değerlendirme hatası daha görünüyor. Bir miting meydanını dolduran kalabalık, nâdiren akl"ı selim üzerinde ittifak eder. Onlar heyecanlarını, öfkelerini veya muhabbetlerini izhara susamış kitlelerdir. Kitlenin dümen suyuna kapılmak, önceden iyi tartılmamış ama heyecan dozajı yüksek kelimelerin sarfına sebep olabiliyor. Siyasiler de dahil bütün hatipleri tenzih ederek ihtiyatla belirtmek istediğim bir vâkıâya işaret etmek istiyorum: "Mikrofon budalalığı" diye isimlendirdiğim bir hâlet var. Eğer topluluğa hitaben irad edilen bir konuşma esnasında topluluğun müşterek heyecanına hitab etmenin ve o heyecanı mütemadiyen beslemenin câzibesine kapılırsanız, daha sonraları, "ben bu sözleri nasıl

söyledim" diye şaşıracağınız türden sözler sarf ettiğinizi hayretle fark edebiliyorsunuz. Kitle, bu gibi önceden iyice tartılmamış, yanlış anlaşılabilecek kısımları törpülenmemiş ve iyi formüle edilmemiş sözleri "âdeta kışkırtırcasına" teşvik ederek alkışlıyor. İşte bu "beğenildim ve topluluğun nabzını elime geçirdim" hüsn"ü zannıdır ki, genellikle irticâlen yapılan konuşmalarda hatibi daha sonradan istemediği yerlere sürükleyebiliyor. Bu açıdan bakıldığında "imkansız gibi görünse de" âdil bir yargılama için hatip kadar o kitlenin de itham edilmesi gerektiğini zannediyorum.

Tenkide değer ikinci husus, siyasi hukukumuzun günü geçmiş kasetleri maznun sandalyesine oturtarak adalet dağıtmaya ve düzen kurmaya karşı pek heveskâr davranmasıdır. Konuşma velev ki on sene önce yapılmış, on sene önce yapıldığı esnada hükmünü şöyle veya böyle icra etmiş ve aradan yıllar geçmiş; on sene yapılan tahkikat artık "düzenin korunması"ndan ziyade "siyasi intikam" maksadına yönelmiş gibi görünüyor. Binlerce kişinin gözü önünde yapılan konuşmaların, aradan on sene geçtikten sonra sigaya çekilmesi, usul hukuk açısından şekil şartlarına uygun görünebilir ama düzenin korunması maksadı açısından bir hizmet kusuru vardır; konuşmanın yapıldığı esnada o bölgede düzenin korunması ve sürdürülmesinden sorumlu kişilerin de aynı usul hukuk çerçevesinde sigaya çekilmesi gerekirdi düşüncesi de pekâlâ mâkuldür.

Neyi tartışıyoruz ki biz? On senelik bir süre enikonu tarih sayılır; aktörü hâlâ siyasi hayatta etkili diye artık eğrisi ve doğrusuyla tarih niteliği kazanmış kasetleri itham etmek, dışardan bakıldığında kamu

idaremize nasıl bir görüntü veriyor acaba? Kamu, zamanaşımı sürelerini hesaba katarak geriye doğru gidip yapılan bütün siyasi konuşmaları teftişten geçirebilecek "ekipman"a sahip mi? Değil. Burada bir nokta atışı söz konusu.

Ve son nokta; yapılan konuşma tasvib edilir gibi değil, yukarda kısmen işaret ettim; bunun gibi fikren "âmiyâne" seviyeyi aşamamış, vaktinde takibata uğramamış konuşmaları mercek altına koyarak toplumun bir kısmı nazarında yeni mağdurlar yaratmanın mahzurunu da hesaba katmak gerekir. İtham ederken mağdur inşa etmek, toplumun siyaset düşüncesini akamete uğratıyor ve mağduru himaye etmek şeklinde tepki davranışlarının yoğunlaşmasına sebep oluyor.