Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik, bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz!" cümlesini masallardan koparıp Türkiye'de Toplum-Devlet ilişkilerinin modern tarihi üzerine koyalım; cuk oturacaktır!

Meseleye ilmi ve mantıkî izahlar getirerek birbirimizi iknâ edemeyeceğimizi artık kabul edelim; içgüdü konuşurken mantıklı akıl yürütmenin hükmü kalmaz. AB'ye üyelik vesilesiyle karnımız yırtıldı; herkes eteğindekileri, içgüdülerini, ihtiraslarını, kimlik unsuru haline getirmeye kalkıştığı kinlerini, karın ağrılarını ortaya döküyor. Sosyoloji, tarih, hukuk, iktisat, siyaset, lengüvistik bahane. Herkes kendi şarkısını söylüyor ve sadece kendi sesinin duyulmasını istiyor.

Bazılarında resmen bir sevinç, bir bahar heyecanı, bir hâl-i sürûr: "Lozan delik-deşik hale geldi; Türklük kavramı dökülüyor, zaten pek matah bir şey değildi, diyanet çöktü çökecek!" tarzında rövanşist ağızlar. Gücü yeten yetmeyen herkes, Türk, Türklük, İslâm, Türkiye Cumhuriyeti gibi kavramlara kalabalığa getirip bir yumruk "ekleştirmek" niyetinde; bunlar tahlil, teklif filan değil, düpedüz ufûnet izharı.

1876 yılının saf Jönleri, anayasalı parlamenter nizama geçilirse dertlerin biteceğini zannediyorlardı. 1908'in şanlı inkılapçıları da Kanun-ı Esasi'ye dönülürse "Evropa efkâr-ı umumiyesi"nin derhal bize dost olacağı kanaatindeydiler ama aldıkları cevap pek acı oldu; inkılâbı takib eden birkaç ay içinde önce Avusturya Bosna-Hersek'i ilhak etti, ardından Girit koptu, Bulgaristan'ın bağımsızlık ilanı geldi. Altı yıl sonra Osmanlı Devleti'nin Muasır Batı ülkeleri tarafından dilim dilim doğranarak parçalara ayrılması da cabası. "Bir arpa boyu yol gittik"ten kasdedilen budur. Türkiye bu tartışmaları -yeni değil ki- defalarca yaşadı. Sakallı Celâl'e atfedilen o meşhur nükte, -Tanzimat ilan ettik olmadı, Meşrutiyet ilan ettik olmadı, Cumhuriyet ilan ettik o da olmadı; bir defa da ciddiyet ilân edelim, belki tutar!- o acı ders almamışlık hissinin ikrârı değil midir? Modernleşmenin üslûp ve kapsamında bu kadar sistematik hata yapmayı hangi bünye kaldırır ki?

Bunlara bakılırsa vaktiyle yapılan, akledilen, rıza göstermek zorunda kalınan her çözüm, her formülasyon, her çare yanlış ve şu anda bu yanlışları sergilemekten "behimî" bir zevk duyuyorlar; Azınlık kavramı yanlış, herkesi kafadan "Türk" ilan etmek yanlış, Diyanet uygulaması yanlış, Ermeni meselesi yanlış. "Hepsi de doğrudur" denilmez ama yanlışları işaret edenlerin ortak özellikleri, insana "acaba" dedirtiyor. Acaba, çünkü bunca karın ağrısının aynı perdeden icra-yı âhenk eylemesinde bir nuhûset olmalı. "Öyleyse bu yanlışta bile bir hayır vardır" dedirtecek bir uğursuzluk şüphesi. Aziz Nesin bile bu güruhu fark etmiş ve tiksinmişti. Geçenlerde Sinematürk kanalında sansürü anlatıyorlar. Nesin diyor ki: (Otobüs filminden bahsedilse gerek), "Bunlarınki gerçekçilik filan değil, Türklere hakaret etmek, Türkiye'yi küçük düşürmek!" Aynen öyle. Bugünlerde Türk'e hakaret etmenin, entel pozlar takınıp Türkiye'yi aşağılamanın râyici pek yüksek. Batı ülkelerinden birine iltica etmeyi düşünenlere hararetle tavsiye olunur; yüzde yüz garantili değil ama bugüne kadar çok iyi randıman verdi!

Ankaralı Nâmık'ın tâbiriyle, "Kazııı, sana da çıkar!"

Küfret, rahatla, ağırlıklarından kurtul ve Avrupa Birliği'ne lâyık ol ey "Türk" kimliğini benimsemekte kırk dereden su getiren "aydın" takımı; "bize vaktiyle üst kimlik diye Türklük dayattılar, bizim ulusal kimliğimizi ezdiler" diye şikayetlen, sızlan, uğraş, ülkeni şuna buna ihbar et!

Beyhûde gayret! Ortadoğu'da geleceğin filmleri vizyona girdi; seyreden geleceğini de görür orada. Bu "bâziçe"nin neticesinde Türkiye'de Türklük haricinde yeni anayasal kimlikler edinmeye çalışanlara istikbâl yok; fal öyle diyor.