Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hükûmeti -behemehâl- destekleyen basın cenahında tek yönde işleyen bir kanaat dayatması göze çarpıyor; buna göre Gezi olaylarıyla başlayan süreç, baştanbaşa yerli ve yabancı fitne ocaklarının önceden hazırlıklı bir operasyonudur, dolayısıyla süreç esnasında görülen bazı olumsuzluklara dikkat çekmek, yapılması gereken en son şeydir.

Nitekim Başbakan, olaylar dizisini hükûmet düşürmek için uygulanan bir senaryo olarak kabul etmekte ve bir dizi parti mitingi ile hem inisiyatifi ele geçirmek, hem de zorlu geçmesi beklenen seçimler için kendi teşkilatını derleyip toparlamak fırsatı şeklinde yorumlamaktadır. Şöyle bir psikolojik iklim oluşturulmaya çalışılıyor: “Bu nazik süreçte ‘ama’ ile başlayan eleştirici tavır, sonuçta darbecilerden yana olmaktır; gün, dost ile düşmanın birbirinden ayırd edileceği gündür!”

Bu tavır, “ama”lı cümle kurmaya yeltenenleri yoğun bir kanaat baskısı altına almak ve ülkeyi kabaca “Hükümet yanlıları ve ötekiler” diye ayrıştırmak emeline yöneldiği için kabul edilemez. Hükûmetin dost ağızlardan çıkan eleştirilere de büyük ihtiyacı var. Seçim sath-ı mailine hayli erkenden girdiğimiz şu günlerde bir kanaat anaforu meydana getirerek ara renkleri “tarafını seçmeye zorlama”nın yanlışlığı açık. Kimse böyle kesin bir taraf tercihine zorlanmamalı. İnsanların “ama”lı cümle kurmaktan, itirazlarını seslendirmekten çekineceği bir Türkiye ile iftihar edemeyiz.

Protestocu dalga içinde kötü niyet taşıyanların hayli ağırlık taşıdığını ve sadece iyiniyetli bir öfkeyle hareket etmeyenlerin varlığı artık iyice netleşti. Doğrudur, Türkiye, hükûmet üzerinden sarsılarak zaaf içindeymiş gibi gösteriliyor. Bu sinir bozucu ve haksız operasyona destek olanlarla beraber değiliz şüphesiz ama bu kanaat, hiç zaafsız ve hatasız yönetildiğimiz anlamına da yorumlanmamalı. “Şu noktada direnç göstermezsek bütün savunmamız çöker, darmadağın oluruz” hesabını doğru bulmuyorum. Yönetim zaafları süratle elden geçirilmeli, doğru ve samimi eleştirilere kulak verilmelidir.

Müslümanlar nasıl “hükûmet” ederler?

Siyasetle ahlâkın doku uyuşmazlığı sebebiyle birlikte yürümeyeceği Machiavelli’den beri tekrar edilir; modern tarihte bu algıyı genel hatlarıyla doğrulayan örnekler bulmak da mümkün. Oysaki bu hüküm, İslâmî hassasiyet ve istikamet taşıyan toplulukları ilgilendirmiyor. Müslümanlık, ahlâkın siyaset de dâhil olmak üzere hayatın bütün safha ve bölmelerinde üstün kılınması idealine yönelik bir (El Dîn muvacehesinde) ahlâk standardıdır ve Müslüman kimliğiyle siyaset yapanların vazifesi, Müslümanların hükûmet etmesinden ziyade, idarenin bütün safhalarıyla İslâm ahlâkının temel istikametlerine uygun bir tarzda işletilmesidir.

Bir seçim kazanmak her siyasi heyetin en tabii arzusu. “Ne pahasına olursa olsun kazanmak” ise İslâm istikameti taşıyan bir siyasetçi için pek de matah bir amaç sayılmaz, zira onlar salih bir hedefe ulaşmak için lâzım gelen yolların, araçların ve usûllerin de salih olması gerektiğini bilirler. Salih olmayan bir vâsıta ile İslâmi bir maksada erişilemez. Maksat hedef değildir çünkü, yolda nasıl yürüdüğümüzdür. Zafer değil sefer meselesi yani…

Bu tarz-ı siyâsetin ne hükûmet, ne de İslâmcı siyaset erbâbı tarafından hüsn-i kabul göreceğini zannetmiyorum ve bu noktada yanılmayı samimiyetle dilerim.

Bizde hâkim olan siyasi model, Müslümanların iktidarda bulunduğu bir uygulamadan ibarettir; birkaç asra yayılan eziklik hâleti, yüksek ahlâk standartlarının iktidar mevkîiyle nasıl uzlaşabileceği yolunda yeterli pratik sunmuyor. Hattâ seçmen sıfatıyla halkın da böyle bir tarz-ı siyâsete sıcak bakacağı kanaatinde değilim; seçmen dahi İslâmî değerlerden ziyade, şahsî kayıplarının telafisi peşindedir. Belki de bu gibi sebeplerle hakikaten “Âdil” bir idarenin pratiğini tasavvur etmekte güçlük çekiyoruz. Adaletten murad, bize benzeyenlere âdil olunmasından ibaret gibi algılanıyor, hâlbuki adalet elbette bütün hak sahipleri içindir, herkese şâmildir.

Hülasa...

Sadece erbâb-ı hükûmet değil, hak ve adalet kavramlarını aziz bilen herkes şu küçücük krizde imtihandan geçiyor. Maksad yeniden iktidarı kazanmak ise Başbakan bunun gereğini fazlasıyla yerine getiriyor zaten, lâkin iktidardan daha yüksek ve aziz değerler varsa, Cenab-ı Hak’dan basiret dilenmenin zamanıdır.

Mağlup sayılır bu yolda galip dedirtmemeli ele güne karşı...