Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Oyuncak imâlatı yapan biriyseniz, ürünlerinizi çocuklara zarar verecek türden bir boya ile kaplayamazsınız, üretiminiz engellenir. Ayrıca çocukların boğazına kaçabilecek, boğulmalarına yol açacak veya onlara zarar verebilecek türde oyuncaklar da çok sıkı denetim altındadır.

Manavlar veya bakkallar, geri dönüşü olmayan plastik poşet kullanamazlar, yasaktır. Çocukluk yıllarımızın en temiz, en sağlıklı ambalaj malzemesini teşkil eden basılmış gazete kâğıdı bile, mürekkebin ihtiva ettiği kimyevî zehir yüzünden kesekâğıdı olmak haysiyetini kaybetmiştir (oysaki günü geçen her gazetenin emeli günün birinde kesekâğıdı olmak değil miydi?)

Uçuş kabinine tırnak törpüsü veya çakıyla giremezsiniz; fakat gövdesine, kanatlarının altına veya burnuna seri ateşli makineli tüfek, roket veya bomba, hatta atom bombası yerleştirilmiş uçaklar vardır; bunlar kabinine tırnak çakısıyla girilemeyen uçaklardan çok daha pahalı, karmaşık ve donanımlıdır. Her ülke bu uçaklardan edinmek için birbiriyle yarışır, halkının kursağından yapılan kesinti ile milyonlarca dolar ödeyerek satın alır ve gururlanırlar. Karadenizli bir torna tesviye ustası, evinin bir köşesindeki atelyesinde çakaralmaz cinsinden bir tabanca yapsa suç işlemiş olur; birkaç tane yapıp ihtiyaç fazlasını satmaya kalkışsa suçu daha ağırlaşır; aynı işi devletin memurları ve işçileri bir devlet işletmesinde gerçekleştirse sebeb-i iftihardır; övünür, bu yolla kazandığımız dövizi hesab ederiz.

Evrensel laik hukuka göre insan hayatı en büyük değerdir, neredeyse kutsal. Birisi ötekine sert konuşsa, “Vay, sen benim manevi varlığımı zedeledin!” diye davacı olma hakkı vardır. Birini yaralamak veya öldürmek, hatta buna kastetmek bile şiddetle kovuşturulur fakat aynı fiili, özel yetkilendirilmiş bazı kamu teşekkülleri yaptığında, “Aferin, görevini iyi yaptı” diye alkışlanır, görevini aksattığında eleştirilir.

Tarih boyunca insanlar, devlet denilen teşkilatın meşruiyeti ile birbirlerini öldürmüş, yurtlarını işgal etmiş, yiyeceklerini talan etmiş, milyonlarca kadın, çocuk ve yaşlıyı katlederek büyük zaferler kazanmışlardır. Aynı eylemi ferdî planda yapmak ayıptır. Kamuoyu denilen entite (böylece yazıya entel bir boyut vermiş oluyorum), birtakım “kaka” eylemleri (böylece yazı, esasen sahip olduğu amele seviyesine rücû ediyor) “birbirimize yaparsak kötü, devlet yaparsa aferiin” tepkisiyle karşılamaları, böyle çelişkileri hiç görmemeleri için eğitilmiş gariban bir topluluktur.

Savaşlarda bazı insanları (ki genellikle düşman deriz) topla, tüfekle, kasaturayla, uçaktan atılan bomba veya misketle öldürmek, yaralamak iyidir, meşrûdur; mamafih askeri hedef diye bir kavram mevcutsa da XX. yüzyıldan itibaren sivil ile askeri olan o kadar birbirine karışmıştır ki, o ince tefriki gözetmek, askerlerin ihtiyarı dışındadır; dolayısıyla her cephede siviller, kadınlar, yaşlılar, çocuklar ve engelliler de ölür fakat nihai kertede “Kavgada yumruk sayılmaz” der geçeriz. “Zafer” bütün ayıpları örten sehhâr bir pudradır.

Bir mâsumun korkudan ödü patlayarak veya düpedüz konvansiyel tüfek mermisiyle veya açlıktan veya ilâçsızlıktan veya kimyevî silahla ölmesi, mevtâ bakımından farketmez lâkin lâşey hükmündeki uluslararası hukuk veya savaşın centilmenlik kuralları bakımından kimyevî veya biyolojik silâh kullanmak, namussuzluğun daniskası sayılır, öyle ki bu işe BM bile bozulur!

Yeryüzünde insanların kurduğu düzen riyâkârdır, kendisiyle çelişir, hattâ yer yer ahlâksızca bir mahiyet gösterir. Acılarımızı yine ikiyüzlülükle avutur ve unuturuz.

Bu duruma uygun bir fıkra biliyorum ama çok müstehcen; ne var ki yukarda anlatmaya çalıştığım riyâkarlıklar manzumesi kadar “istihcân” derecesine ulaşabilmiş değil.