Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

3 Kasım 2002 seçimlerinden önce Recep Tayyip Erdoğan, bir televizyon programında İş Bankası'nın Erol Evcil isimli şahsa 150 milyon dolar kredi verdiğini, bu işlemde iki CHP'li banka yöneticisinin imzası bulunduğunu iddia etmiş.

CHP'li yöneticiler, "bu haber doğru değildir" diye R.T. Erdoğan'ı mahkemeye verip 27 bin 100 lira tazminata mahkûm ettirmişler. Karar kesinleşmiş ve Erdoğan'ın avukatları tazminatı ödeyerek icra kararını kaldırmışlar.

Haberin özeti böyle. Bir ülkede başbakanın tazminat cezası ödemeye mahkum edilmesi elbette haberdir ama asıl haber, yukardaki metnin öteki satırlarında duruyor.

Hadiseyi fark etmek için ilk paragrafta özetlediğim haberin, "CHP'li banka yöneticisi" ibâresindeki CHP kısaltmasını, bir başka siyasi partinin adıyla değiştirmeyi tecrübe etmelisiniz; meselâ, haberi "İş Bankası'nın Saadet Partili üyeleri" veya "İş Bankası'nın MHP'li üyeleri" şeklinde okuyunca garipliği sezebilirsiniz.

İş Bankası özel bir ticari kuruluştur; her özel ticari firmanın yöneticileri arasında partili kimliği taşıyan insanların bulunması son derece tabiidir. İlk okuyuşta fark edilmeyen fevkalâdelik, CHP'nin "kurucu ortak"lardan birini temsilen İş Bankası'nın yönetiminde ebediyyen hak sahibi olmasında yatıyor.

Bilenlerin mâlumu ama kısaca hadiseyi özetleyelim:

Milli Mücadele'nin başlarında Hindli Müslümanlar (hani bunlar hilâfetçiydi yahu?), Anadolu'daki hareketi desteklemek üzere bir miktar para yardımında bulunurlar (Miktar ihtilâflı, farklı kaynaklara göre 1 milyondan başlıyor, 500-600 bin liraya kadar iniyor). Bu paranın bir kısmı Garp Cephesi'nin muhtelif ihtiyaçları için kullanıldıktan sonra, artan miktar icra vekilleri heyeti (bakanlar kurulu) kararı ile Mustafa Kemal Paşa'ya iade olunuyor; o da (Ankara'da o tarihte başka banka bulunmadığı için) Osmanlı Bankası'na yatırıyor.

1924 Ağustos'unda İş Bankası'nın kurulması gündeme gelince, Mustafa Kemal Paşa, bankanın kurucu müdir-i umumisi Celâl Bayar'a "Git Osmanlı Bankası'ndan 250 bin lirayı al, işe başla" diyor. Aynı gün Mustafa Kemal Paşa, bankanın 2 No'lu hesabına, ayrıca 207.400 lira daha yatırarak toplam sermayenin neredeyse yarısını karşılıyor (kuruluş sermayesi 1 milyon liradır). Atatürk'ün ölümünden sonra hissesine tekabül eden paranın nemâlanmış miktarı olan, 1 milyon 435 bin 339 lira varislerine, yani CHP'ye geçiyor. "Daha doğru bir ifade ile söz konusu hisselerin çıplak mülkiyeti CHP'nin olurken, nakit ve hisselerin nemalandırılması görevi İş Bankası'na veriliyor. Bu hisselerden yararlanma hakkı ise Türk Dil ve Tarih kurumlarıyla hayatta bulundukları sürece Atatürk'ün bazı yakınlarının oluyor" (Türkiye İş Bankası Tarihi, İst., 2001, s. 188-189).

İşte o günden beri CHP, İş Bankası'nda Atatürk'e ait hisselerin çıplak mülkiyetini uhdesinde bulundurmaktadır. Türk Dil ve Tarih kurumlarına ödemesi gereken kâr paylarını ise, -12 Eylül 1980'den sonra bu kurumların yönetim şeklini uygun bulmadığı için- zaman zaman ödememekte ve her iki kurumu da maddi imkansızlıklar içinde bunaltmaktadır.

Bu fiilî durum yürürlükteki kanunlara uygundur ama demokrasinin rûhuna terstir. Bu garâbeti herkesten daha iyi bilmek mevkiinde olan CHP'li yöneticilerden bugüne kadar, "biz bankacı değil siyasi partiyiz, 1938 şartlarında CHP'ye bırakılmış bu hisselerin çıplak mülkiyetini hayır kurumlarına devretmemiz daha doğru olur" şeklinde bir özeleştiri duyulmamıştır. CHP, bir taraftan iktidara lâf yetiştirirken diğer taraftan banka yöneticiliği yapmayı siyasi etik ve rekabet kurallarına aykırı bulmamakta, daha da fenası Atatürk'ün vasiyetini keyfince yorumlayarak Tarih ve Dil kurumlarına ayrılmış hisseleri ödemekte güçlük çıkarmaktadır.

Bu hâlin hakkaniyet ve siyasi centilmenlik kurallarına tamamen ters olmasına rağmen, nasıl olup da mer'i kanunlara uygun düştüğünü ise bilmiyorum; ülkenin hukuk ulemâsı ve yüksek yargıçlarına sormak gerekir.