Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Adamın biri hayli zamandan beri sevgili eşinin artık eskisi kadar iyi duymadığından şüphelenmeye başlamış, "artık bizim hanıma bir işitme cihazı almak şart oldu galiba" diye düşünür dururmuş da bu meseleyi ona nasıl açabileceği konusunda tereddüdleri varmış; çünkü çok sevdiği eşini incitmekten çekiniyormuş.

Neticede bu durumu konuşmak için aile doktorunu aramış. Doktor biraz düşünmüş ve ona basit bir işitme testi tavsiye etmekte karar kılmış:

  • Yapacağınız şey gayet basit, demiş, "evde eşinizden 40 adım uzaklaşacaksınız ve normal bir konuşma tonuyla ona bir şeyler söyleyeceksiniz; eğer duymazsa bu defa 30 adım ilerisinde aynı şeyi tekrarlarsınız, yine olmazsa 20 adım; artık cevap alana kadar cevap aynı şeyi tekrarlar ve sonucu gelip bana söylersiniz. O zaman duruma bakarız."

O akşam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adamcağız planını uygulamaya başlamış. Bir hayli uzaktan eşine normal bir konuşma tonuyla seslenerek,

  • Hayatım bu akşam yemekte ne var diye sormuş.

Cevap yok!

Bu defa mutfağa biraz yaklaşıp mesafeyi 25 adıma indirerek aynı soruyu tekrarlamış,

  • Hayatım bu akşam yemekte ne var?

Yine cevap yok. İçinden, "şüphelerimde haklıyım galiba" diye düşünmüş, "Hanım duvar gibi sağır!"

Mutfağa biraz daha yaklaşmış, 10 adım kala soruyu tekrar etmiş,

  • Yahu hanım, bu akşam yemekte ne vardı ki?

I-ııh; tık yok!

"Eyvaah" demiş içinden, "ben bu durumu nasıl farketmedim; niçin kulakları sağır oldu acaba kadıncağızın?"

Mutfakta bulaşık yıkayan eşinin omuzuna kadar yaklaşıp sesini iyice yükselterek yeniden sormuş,

  • Karıcııım bu akşam yemekte ne var?

Kadın serapa sinir kesilmiş halde kocasına dönüp patlayıvermiş,

  • Beşinci defadır aynı cevabı veriyorum ya kocacığım: Tavuuk, tavuuk, tavuuk, tavuuk, tavuuuuk!

Geçen hafta biliyorsunuz, bu satırlarda Metin Münir ağabeyimizin bir yazısını kısmen iktibas ederek, bizde hiçbir ferd-i vâhidin askerden sıyırtmak için sahte rapor almaya kalkışmayacağını, daha iyi yerlerde askerlik yapmak için ülkemizde torpilin asla işlemediğini, çünkü bilgisayarların bayağı ilerleme kaydettiğini ileri sürmüştüm.

Eksik olmasın, Metin Münir geçen pazartesi günü adresime nazik bir e-mektup göndermiş, diyor ki: "Yazınız hoştu ama çalıştığım gazeteyi yanlış belirtmişsiniz. Vatan değil Milliyet olacaktı!"

Bu mektubu okuyunca nasıl bir şekle büründüğümü anlatabilmek için az önce okuduğunuz fıkrayı yeniden hatırlamanızı istirham edeceğim. "Vatan değil Milliyet olacaktı" ikazını görünce, "Beşinci defadır aynı cevabı veriyorum ya be adam: Tavuk, tavuuk, tavuuuk!" cevabını işiten adamın rengine boyandığımı tahayyül etmelisiniz.

Vatan değil Milliyet, Vatan değil Milliyet, Vatan değil Milliyet!..


Açıkgözün biri, avlanma yasağı uygulanan ve yasağı çiğneyenlere ağır para cezası verildiği bilinen bir göl kenarında kucağında kocaman bir balıkla, oradan geçmekte olan milli park bekçisiyle burun buruna gelivermiş...

  • "Avlanma izniniz var mı?.." diye sormuş, park bekçisi

Bizim açıkgöz, işi pişkinliğe vurmuş, "Yook.." demiş, "Ben avlanmaya gerek duyanlardan değilim; çünkü kucağımda gördüğünüz bu balığı nice zamandır evimde beslemekteyim..."

Bekçi, "yemezler" der gibi manidar bir şekilde bakmış açıkgöze; bizimki açıklamalarına devam etmiş, "Her gün buraya gelip gölde bir müddet yüzdürüyorum balığımı; sonra kenardan ıslık çalıyorum, o da dönüp geliyor, sonra kucağıma alıp eve götürüyorum... Bugün de tam öyle oldu, tam gidiyorduk ki siz çıkageldiniz, tesadüf..."

  • "Tamamen palavra" demiş park bekçisi, "benim bildiğim balıklar bu dediğinizi yapamaz.."

Bizimki alınmış gibi yaparak, "İnanın gerçek tamamen böyle bekçi bey; isterseniz göstereyim hemen!.."

  • "Tamam.. Görelim bakalım.."

Adam balığı tutup kucağından gölün derin sularına fırlatıvermiş, balık çırpına çırpına sularda kaybolduktan birkaç dakika sonra bekçi adama dönmüş, "Ee" demiş, "ne zaman geri çağıracaksın?"

  • Neyi, demiş açıkgöz.

  • Neyi olacak, balığı işte...

  • Balık mı, demiş adam, "ne balığı?.."


Doğrusunu isterseniz ben, avlanmanın yasaklandığı gölde balık tutan şu becerikli adam gibi unutkanlık numarasına yatıp, kabahatimi örtecek kadar becerikli değilim; bu gibi hallerde en iyisi hatayı kabullenip bir güzel özür dilemektir.

Özür dilerim Metin Münir Ağabey.

Sevgili okuyucularımdan da özür dilerim; onları istemeden de olsa yanılttım; hakkınızı helâl ediniz!


Sahi, konu neydi yahu?