Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Başörtüsü yasağı konusunda ne derece etkili bir kafa karışıklığı yaratıldığını anlamak için 16 Aralık tarihli Zaman'ın Yorum sayfalarında yayınlanan "Türban yasağı Türkiye'ye yakışmıyor" başlıklı değerlendirmeyi okumak kâfi geliyor.

Yazı, Hollandalı parlamenter Joost Lagendijk tarafından kaleme alınmış ve bu ülkede az buçuk hukuk bilen ve "hakkaniyet" hissi taşıyan herkesin pekâlâ bildiği verileri mantıklı bir silsile ile sıralıyor. Özetleyelim:

  • AİHM, Türkiye'deki yasağın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olmadığına hükmetti. Yasağı "demokratik değerlerin teminatı" olarak algıladı ve yasağın laikliğin korunmasına katkı yaptığını belirtti.

  • Mahkeme dini anlamının yanı sıra türbanın siyasi bir sembol gibi algılandığını da onayladı.

  • Halbuki AİHM'nin onayladığı türban yasağına esas teşkil eden eylem, demokrasilerin temel şartından sayılmak lazım gelen çoğulculuğun bir icabıdır. Kaldı ki her türbanlı üniversite öğrencisi İslamcı rejim kurma amacı taşımakla itham edilemez.

  • Söz konusu karar Türkiye'de ve Batı Avrupa ülkelerinde türban tartışmalarının sona ermesine katkıda bulunmayacaktır. Bu mahkeme kararından hareket ederek devletin dini sembollere karşı tutumu konusunda ortak bir "Avrupa modeli" oluşturulamaz. (Çünkü İngiltere'de isteyen kadın polis türban takabilirken, Fransa'da devlet görevlilerinin dini sembol taşımaları yasaklanmıştır ama meselâ Fransa'daki özel okullar bu yasak kapsamının dışında tutulmuştur.)

  • Hiçbir Batı Avrupa ülkesinde üniversiteli kız öğrencilerin türban takmasını yasaklayan bir karar alınmış değildir.

  • Fransa'daki yasak uygulaması, kanunla belirlenen sınırlı alanları kapsamaktayken Türkiye'de yasak, "kamusal alan" gibi sınırları belirsiz bir genişlik kapsamına yaygınlaştırılmak eğilimindedir.

  • Bu durum Türkiye'de ultra-laik Jakobenlerin, aşırılık bakımından fanatik siyasi İslâmcılardan hiç de geri kalmadığını hatırlatıyor.

  • AB üyeliği sürecindeki Türkiye'nin vatandaşları, devletlerinin kendilerine duyması gereken güveni, her hâl ü kârda bugün olduğundan daha çok hak ediyorlar.

  • Modernleşme sürecinde Türkiye'de toplumun sekülerleşmesi tahmin edilir bir eğilimdir ancak bu süreç, dinin ortadan kaldırılması anlamına gelmemelidir.

AİHM, o meşhur kararını açıkladıktan sonra Türkiye'de aşağı-yukarı bu tesbitleri ihtiva eden onlarca makale yayınlandı ve bu yazıların hukuk mantığı, Joost Lagendijk'in yukarda özetlediğim tesbitlerinden kalite itibariyle hiç de zayıf değildi. Lagendijk'in makalesi, aynı endişeleri taşıyan yerli kalem erbablarının dünya denilen mavi gezegende yalnız olmadıklarını hatırlamaları bakımından şüphesiz sevindirici bir tesir uyandırmıştır ama hepsi o kadar. Bir tutarsızlığı, tutarlı gerekçelerle eleştirmek dünyanın her yerinde en azından yüksek vicdanları "kımıldatır". Buna rağmen böyle açık bir tutarsızlığın gerek AİHM çevrelerinde ve gerekse bizim "ultra-laik Jakoben" muhitlerde, gizlenmeye lüzum bile duyulmayan bir "oldu da bitti Maşallah" memnunluğu ile karşılanması pek mânidardır. Belli ki Lagendijk'in görüşleri, AİHM çevresinde -bir hâkim üye hariç- nazarı dikkate alınmaya değmez nitelikte "marjinal" bir görüş addediliyor.

Bu kafa karışıklığından çıkarılması gereken tek hüküm vardır; bir süreden beri "İslâmî" çevrelerde pek bir muhabbet ve örtüsüz bir iyimserlikle ümid edilen "Avrupa'da hâkimler var; iç hukukun siyasi gerekçelerle koyduğu yasaklar AİHM'den geri döner" yaklaşımı fena halde duvara toslamıştır.