Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Elimde istatistik rakamları yok ama bu gerçeği hepimiz biliyor, hissediyor, dokunuyoruz. Gençlerin evlenme yaşı otuz sınırlarına dayandı, belki geçti.

Ortalama bir yetişkin erkeğin toplumun beklentilerine cevap verecek derecede iş ve variyet sahibi olması önünde yığınla engel var: Eğer yüksek öğretim yolunu seçmişse, mezuniyetten sonra başarmak zorunda olduğu imtihanlar, staj, yüksek lisans ve askerlik gibi engelleri aşmak, hepsinden daha önemlisi, kız babalarının tasvibini görecek ağırlıkta bir iş bulmak zorunda. Bugünlerde fotoğrafçı vitrinlerine baktığınızda alnı ve şakakları açılmış, belli ki otuzlu yıllara merdiven dayamış damat fotoğraflarının hiç de az olmadığını fark edeceksiniz.

Meseleye evlenmeye ehil erkekten başlamamız tabii karşılanmalı; her ne kadar değiştik, ilerledik diye böbürlensek de Türk toplumunda yuvayı hâlâ erkek kuruyor; kız tarafı ise gelenek ve göreneklere uygun tarzda hâlâ "nasibini" bekliyor.

Evlenecek çağa gelmiş genç hanımların durumu üzerinde ne kadar tartışılsa yeridir. Kızların okullaşma oranı son yıllarda çok arttı; sınıflarda çoğunluğu artık kızlar teşkil ediyor ve erkek öğrencilere göre daha azimli ve kararlı bir eğitim hayatı geçiriyor, daha başarılı oluyorlar. Mezuniyetten sonra erkeklerin de tabi olduğu kariyer basamaklarına yöneliyor ve askerlik mecburiyetleri olmadığı için daha kolay ve seri "istihdam edilebilir" duruma gelerek hayata atılmanın ilk basamağında erkek yaşıtlarına oranla bir adım önde gidiyorlar. Bu arada ebeveynlerin neredeyse büyük çoğunlukla desteklediği, "dünyanın binbir türlü hali var; iktisadi bağımsızlığını kazanmalı, koluna meslek bileziği takmalısın" ideolojisinin baskısını da önemle vurgulamalıyız.

Etrafınıza bakınız; iş arayan gençler büyük çoğunluğu teşkil ediyor; onlardan daha az oranda haklı olarak kariyer peşinde didinen, imtihandan imtihana koşuşturan gençleri göreceksiniz. Hiçbirinde fiilen evlenip yuva kuracak maddi imkân ve cesaret yok. Şöyle veya böyle evlenme imkânı bulduklarında, "davul dengi dengine" ideolojisi harekete geçtiği için kendileri gibi çalışan ve kariyer yoluna koyulmuş hayat arkadaşları seçiyorlar. Neticesi şudur: Genellikle bir, en fazla iki çocuk sahibi (iki çocuk meselesi de ayrı bir efsânedir ya!) olabiliyor ve ancak anne-babaların desteği ile ayakta durabilen bir yoğun hayata mahkûm ediliyorlar.

Bu arada gençlerin "evlenmeden önce her şeyimiz tamam olmalı" ideolojisinin tahribatını da kaydetmeyi unutmayalım. Bir tencere, iki kat yatak ile samanlığın seyran olduğu devirler geçti. Evlilik öncesi âdeta bir şirket kurarcasına, meseleye soğukkanlı ve hesabî yaklaşmak âdet oldu; bu dahi evlilik yaşını yükselten ve gençleri genç yaşta ihtiyarlatan bir saik olarak hesaba katılmalı.

Saydığım "ideolojik" faktörler haricinde geç evlilik problemini büyülten yegâne elle tutulur unsur işsizliktir ama o ideolojiler de gençlerin hayatını büsbütün bunaltıyor, çünkü onlar da bu ideolojik gerekçeleri tabiat kanunu sanıyorlar.

Geçenlerde kızına iş arayan bir ebeveyne, "inşallah bulursunuz ama bir genç kız için en hayırlısı, temiz süt emmiş bir nasibi ile evlenip yuvar kurmaktır" diyecek oldum; nezaketleri müsaade etseydi beni dövebileceklerini hissettim. Anne, "ekonomik bağımsızlık çok önemli ama.." diye üsteledi; zihnindeki hikâye, eminim ki, "ben çektim, o çekmesin" yollu bir düşünceden kaynaklanıyordu.

Aynı fikri paylaşanlar çoğunluk teşkil edebilir ama ben gençlerin bu kadar geç evlenmesini, hiç hesapta olmayan bir toplum meselesi olarak görüyor ve evliliği geciktiren zihni faktörlerin gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu konuda modern telakkilere fazlaca kapılmak, yakında batıda olduğu gibi bizde de "ümitsiz evkadınları" ordusunun çoğalmasına hizmet edecektir.